tag:blogger.com,1999:blog-49350240794659658812024-03-08T10:44:46.266+03:00pürüzsüz patikalar...düşünceler sonsuza uzanan patikalarla kamaşır... seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.comBlogger600125tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-8380061487021512622012-04-16T19:03:00.006+03:002014-10-07T12:41:49.071+03:00600. patika/11.07.2007/ "gözyaşı"...heyecanları vardır, insanın...<br />
...hedefleri, kurguları, bir de özellikleri...<br />
...özellikleri doğuştan gelir ve biraz da toplum ona bir şeyler yükler...<br />
...harcanacak emek ve zaman gerekir sonra...<br />
...insan doludizgin koşar gider, hedeflerinin peşinden...<br />
...gün gelir; her şeyi sorgular acımaksızın...<br />
...darbeler yemiştir, kullanılmıştır; kendisine ait olmayan hedefleri fark etmiştir; gereksiz yüklerini anlamaya başlamıştır...<br />
...bazıları yoksuldur insanların, bazıları da varsıl...<br />
...bazıları da, arada bir yerdedirler...<br />
...varsıllar, yoksulların sırtlarına bir sürü yük yüklerler; onlar meşgul olsunlar ve sömürüldüklerini anlamasınlar, diye...<br />
<a name='more'></a>...bu yükler; dindir, dildir ve ırktır...<br />
...bunların üstüne eklenen bazı ekonomik hedefler de olacaktır, kuşkusuz...<br />
...hedefleri yontan ve düzenleyen varsılın keyfi neyi gerektiriyorsa, ona uygun bir sürü yeni yük, hemen/gecikmeksizin tedarik edilir...<br />
...yükleriyle yaşayanlar edebiyat binâsına harç taşırlar..<br />
...onun binâ edilmesinde acıların, sevinçlerin, özgürlüklerin, esaretin, yoksullukların ve daha birçok şeyin en iyi malzeme olduğunu bilirsiniz...<br />
...edebiyata dair nesnelerin tümü, bir yerlerde duran varsılla, diğer bir yerde duran yoksulun hesaplaşmasına resimdârlık yaparlar...<br />
...özgürlük varsılı ile esaret, sevinçlerle acı, haddi aşırı gitmiş zenginlik ile sefaletle içiçe yoksulluk, bir bütün oluştururcasına yaşarlar, içiçe...<br />
...yoksulun duyguları bazen heyecanlarıyla kopar gider...varsılın heyecanları vardır, ama...<br />
...nihayetinde duygular ne yoksulda ne de varsılda hakiki yerini bulur...<br />
...hedeflerin, kurguların ve özelliklerin çatışıp durduğu yerlerin tümünde insanlar bir sürü şey üretirler...<br />
...sonra oturup ağlarlar hâllerine...<br />
...oyuncak olduğunu anlayan yoksul ile onunla oynayan varsıl, bir gözyaşının etrafında dolanır dururlar hep...<br />
...o gözyaşı, kendisinin dahi farkında olmayan, bağıra çağıra sesini duyurmaya çalışan zavallı insandır...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-67177055514832176002012-04-16T19:03:00.003+03:002012-04-16T19:03:26.173+03:00599. patika/05.07.2007/ "batılı arayışlar, değerler sistemi eleştirisi"...batı medeniyeti ve kültürü ile yetiştirilmiş olan insan, kendi temel değerlerini 'dışlanma riski' dolayısıyla açıkça sorgulamaktan kaçınır...<br />
...sorgulamanın doğrudan fark edilmemesi için de, kendi kültürü ve medeniyeti dışındaki öğreti ve düşünce sistemlerine ilgi duyarak yeni 'dinginlik araçları' arar...<br />
...ortadoğu ve doğu kültürü, hıristiyan batı için daima câzip ve gizemli bir form taşıdığı içindir, ki; batı insanı, eski dünyanın ruha hitabeden eski değerlerini ,kendi kültürel değerlerine entegre ederek yeni bir üst değerler mozayiği oluşturmaya kalkar...<br />
...çok satan 'doğu ivmeli' düşünce kitaplarının açtığı çığır, bunu kanıtlamaktadır...<br />
...hıristiyanlığın yahudiliğe tepki olarak doğduğu, geliştiği gözününde tutulur ve zamanla katı bir maddeciğin savurduğu dinî yapılanmaların deforme olduğu tesbit edilirse, hıristiyan batı kültürünün neden yahudilikte temel bulmaya çalıştığı, dini kaynakların 'eski-yeni ahit' adı altında birleştirilerek, batı medeniyet ve kültürüne ırsîyet ve asalet kazandırma telaşına düştüğü daha kolay anlaşılabilir...<br />
<a name='more'></a>...insandaki asalet/köken merakı, iki farklı dinin kaynaklarının birleştirilmesinin nedenlerinden biri olmuş olsa bile, roma medeniyetinin hıristiyanlığa kattığı pagan unsurlar ve söz konusu dinlerdeki dinadamı etkisi/bozulma, batı medeniyetinin güçlü bir 'dinginlik kaynağı' ve 'dinginlik araçları' elde etmesine mâni olmuştur...<br />
...nihâyetinde, arayışını sürdüren batı insanı, eski mısır, hint, aztek, maya ve çin, vb., medeniyetlerinin temel değerlerini incelemeyi çâre olarak görmüş, ruha dair 'dinginlik değerleri'ni analiz ederek birçok yeni kombinasyon üretmiştir ve üretmeye devam etmektedir...<br />
...son yüzyılda korkunç bir hızla yayılan 'buddha ve konfüçyüs öğretileri' keskin bir durulanma görüsüyle, 'yoga koşullanması' ve 'hiçlik' ile birlikte 'evrensel güç' paradigmaları, batı medeniyeti için 'kökleri olan' yeni değerler oluşturmakta kullanılmaya başlandı...<br />
...artık karma bir din veya eski öğretilerle yeni psikolojik sistem unsurlarının oluşturduğu 'değerler sistemi' denebilecek ürünlerin tümü, batı insanı için 'yepyeni bir hayat tarzı' öneriyor...<br />
...ancak yeni değerler sistemi, batı medeniyetinin temeli olan 'ben olgusu' ile ilişkilendirilerek, daha câzip bir hâle getirilmeye çalışılıyor...<br />
...yine bir paradoks oluşturuluyor ve arayışların tümü insanın 'ben merkezi'nde son buluyor...<br />
...ne yazık, ki; 'ben mutluluğu', yeni asalet ve dinginlik arayışlarını tekrar başa döndürmekten başka bir işe yaramıyor...<br />
...bu yeni paradoks, insanlığa neler kazandırabilir?...<br />
...her bir paradoksun, arayışların devam etmesini sağlayacağı kesindir...<br />
...batı insanı 'dinginlik arayışları'na devam edecek...<br />
...her paradoks salgınının, bu salgından maddî çıkar sağlayanları zengin ettiği ve gelecekte zengin etmeye devam edeceği de apaçık...<br />
...insanın dinginlik arayışında 'ben'in özne olduğu, hedef veya eylem olmadığı apaçık belliyken, insan neden 'ben'i hedef ve eylem olarak tasarlamakta ve ısrarla insanın bireysel ve sosyal pozisyonlarını çalışma alanlarından uzakta tutmaktadır?...<br />
...gerçekten, insan için bu tür arayışlar islâm'la sona ermemiş midir?...<br />
...evet; daha ilginç olan bir tesbit de burada var; batı medeniyeti, yeni değerler sistemi oluştururken, ısrarla islâm'ın özel ve genel değerlerini dikkatlerden uzakta tutmaya çalışıyor ve tutuyor...<br />
...oysa insan aklı, bilimin son ürünlerini kendisi için kullanırken, eski ürünlerini çöpe atmakta asla tereddüt etmiyor...<br />
...yeni bir bilim kanunu, eskisini kolaylıkla sistem dışına itebiliyor...<br />
...dinler örgüsünde en son ürün olan islâm ve islâm medeniyeti ve kültürü, hâlâ insanın bilimsel yeniliklere karşı geliştirdiği aşırı duyarlılığa muhatap olmuyor...<br />
...oldurulmuyor...<br />
...en yeni din, apaçık ortadayken, sürekli eski dinlerin öne çıkarılmasının temel sebebi nedir?...<br />
...'ben' i merkeze yerleştirmeyen ve tüm 'dinginlik değerleri ile araçlarını' eksiksiz içeren kusursuz bir sistem mevcutken, insan, yeni paradokslar oluşturmayı neden seçer?...<br />
...arayışlarının sona ereceğini bilen insan, neden arayışlarını sona erdirecek adımları atmaz?...<br />
...cevap yine aynı: 'ben'...<br />
...ben'in mutluluk kaygısı...<br />
...yeni akım 'yoga'...<br />
...yeni ve daimi paradoks; 'ben'...<br />
...akıllı ve bilimsel batı, ne yazık,ki; hâlâ aynı yerde...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-43475999175415056782012-04-16T19:02:00.004+03:002012-04-16T19:02:52.721+03:00598. patika/04.07.2007/ "ideal ebeveyn el kitabı'"...çocukların ruhlarına nelerin eziyet ettiğini, hiç düşündünüz mü?...<br />
...o sessiz ve tertemiz dünyalarında, hangi ince ve minik şeyleri önemsediklerini bilir misiniz?..<br />
...bin bir ihtimamla sizden bir şey istediklerinde, korktukları en büyük şeyin sizi üzmek olduğunu fark ettiniz mi?...<br />
...onların isteklerinde ısrarlı olmalarındaki amaç, sizi üzmek değildir; yanlış anlamayınız...<br />
...onlar, sizdeki önemlerini ölçmek isterler, çoğu kez...<br />
...içinizde ne kadar yer edindiklerini bilmek isterler...<br />
...onların her isteğini yaptığınızda, bilirler, ki; sizin için önemleri çok azdır, isteklerinin hiçbirini yerine getirmiyorsanız, bilirler, ki; kendilerinden nefret ediyorsunuz...<br />
...onlar, öyle ölçerler...<br />
...ve gerçekte, ruhlarının temelinde var olan sevgiyi ararlar onlar...<br />
...ne istekleri önemlidir, ne de ısrarları...<br />
<a name='more'></a>...istekleri ve ısrarları, onlar için birer araçtır...<br />
...kızgınlıklarınız, kavgalarınız bile ebeveyn duygularınızı yansıtıyorsa, çocuk o zaman istediğini almış olur...<br />
...bilir, ki; siz, onun için endişeleniyorsunuz; onun için kaygılanıyorsunuz...<br />
...onun için bazı isteklerini yerine getiriyor, bazılarını reddediyorsunuz...<br />
...bir çocuk, sorunları yoksa asla sessiz kalmaz...<br />
...sağlığı yerindeyse ve hiç hata yapmıyorsa, o çocuk, içine kapanmıştır ve başka bir dünya kurmuştur, kendine...<br />
...ve kusursuz, suçsuz bir çocuk modeline uygun bir şekilde rol yapıyordur...<br />
...bu durum, bazen uzun süreli etkileri olan ruhsal hastalıklara da dönüşebilir; ama ne güzeldir, ki; çocuk, tek tedavisi sevgi olan bu hastalıktan kurtulmak için çok küçük fırsatlar gözlemektedir...<br />
...ebeveyn rolu oynayan anne-baba, rol yapmaktan kaçınmalı ilk anda...<br />
...kusursuz bir çocuk yetiştirmekten ziyâde, sevgiyle içselleşen bir çocuk hedefi edinmeli...<br />
...sosyete kompeksi olmamalı ailede; herkes sırf yerinde, herkes sırf olması gereken rolde olmamalı...<br />
...soğuk ve 'olması gerekenler olmalı' mantığı, çocuğu kusursuz bir rol-yer endeksine mahkûm eder...<br />
...hayatın insana yüklediği ebeveynlik ve evlat rolleri asla değişmez...<br />
...bu sebeple, rol ve yer kaygıları gereksizdir...<br />
...çocuğu kendi içine gömerek, onu yetiştirmiş olamaz, anne-baba...<br />
...duygularından utanan, sevinçlerini ve üzüntülerini maskeleyen ebeveynin çocukları, bu tür duygulardan kaçınılması gerektiğini düşünürler...<br />
...içlerinden gelen duygusal baskılarla karşılaşınca da, şaşırırlar ve o baskıları kontrol etmeye gayret ederler...<br />
...suçlu olma kaygısıyla duygularını gizlerler...<br />
...gizli gizli ağlarlar veya rahatlıkla sevinemez, gülücüklerle şenlenemezler...<br />
...insanı kendi doğal mecrasından uzaklaştırmaya sebep olan nedenlerin tümü, gereksiz bir gelecek kaygısından beslenmektedir...<br />
...ideal ebeveyn yoktur; sevgiyle çocuk yetiştirebilen ebeveyn vardır...<br />
...zira; sevgi, telafi edilemeyen hiçbir şey tanımaz...<br />
...başarı ya da başarısızlıkların kökeninde de, sevgi/sevgi yetersizliği vardır...<br />
...ailelerin en büyük kaygısı, çocukları için belirlenecek olan rollerde karşılaşılacak olan sorunları en aza indirmektir...<br />
...işte bu kaygı, sevgiyle yer değiştirmekte, çocuk sevilen bir varlık olmaktan çok, adına kaygı duyulan bir ideal asker haline getirilmektedir...<br />
...peki bu, kötü bir şey midir?...<br />
...evet; çocuk bu sebeple sürekli gerginlik üreten bir nesne olduğunu düşünecek, duygusal değişimlerini maskeleyerek, istenen formlara uygun davranış kalıpları geliştirecektir...<br />
...insan eseri hiçbir kitap ideal insan formlarını içermez...<br />
...ve doğal olarak da 'ideal ebeveyn el kitabı' yoktur...<br />
...her insan, kendi özel koşullarında doğar ve büyür...<br />
...kendi özel donanımıyla da gelişir...<br />
...genel bazı özellikler dışında, ruhsal gelişimi tamamen özel olan insanın, başka insan üretimi standart endekslerle yetiştirilmesi imkânsızdır...<br />
...işe bu nedenle, anne-baba elindeki en büyük gücü, sevgiyi aklıyla birlikte kullanmak zorundadır...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-32571128139836407792012-04-16T19:01:00.007+03:002012-04-16T19:02:00.621+03:00597. patika/02.07.2007/ "insanı okuma sanatı"...bir insan düşünün; hayatı boyunca edindikleriyle karşınızda...<br />
...hangi derelerden derledikleri, hangi dağlardan aşırdıkları, hangi süzgeçlerden geçirdikleri ve hangi damarlardan beslendikleri, sizce meçhul...<br />
...herhangi bir mekânda ve zamanda, tam karşınızda duruyor...<br />
...onu hakkınız değilse bile, sessizce sorgulayın...<br />
...onun size açılan penceresi, sözleri ve gözlerindedir...<br />
...kanaatleri ve o 'hâl'deki mevcudiyetiyle...<br />
...sorgularınızın sizden kaynaklanan derinliklerine takılmadan, sırf onun size verdikleriyle ilerleyin...<br />
...onun iblis'le girdiği dalaşları bilemezsiniz...<br />
...onun insanlarla sürdürdüğü kavgaları da...<br />
...ölüme veya hayata nasıl hizmet ettiğini de...<br />
...ama, onun size nasıl baktığını bilirsiniz...<br />
<a name='more'></a>...onun dudaklarından süzülen sözcüklerine yüklediği her şeyi, apaçık fark edebilirsiniz...<br />
...onu kolayca tanıyabilirsiniz...<br />
...onun düşüncelerinin gidip diğer nesnelerle kaynaşıp durduğu yerleri gördüğünüzde, sözcüklere ve bakışlara sinen kişilik izlerini...<br />
...zekâ'yı, aklı ve bilhassa nefsi, pınara su içmeye gelmiş ceylan berraklığı ile size apaçık hâlde görürsünüz...<br />
...ayan beyân olan kişiliğinde, kibrin yahut ezikliğin, dimâğa dâhil olan bilginin yahut cehâletin, korkunun yahut cesâretin, ayyuka çıkmış günahların yahut saklı sevapların, riyâkârlığın yahut içtenliğin ve daha birçok şeyin sabit izlerine rastlarsınız...<br />
...rastladıklarınız, sizi şaşırtmasın...<br />
...kişi atalarından gördükleriyle bezer, her yerini...<br />
...aklının bulup getirdikleri, çok sonradır...<br />
...o vakte kadar bedenine sirâyet eden hastalıkları, zihnine musallat olan yâveleri ve nefsine mâlum olan hisleri, ne o ne de başkası kendiliğinden alıp gelmiş değildir...<br />
...ona birçok şey yüklenmiştir ve o, kendisine yüklenenleri sorgu/suâlle süzüp def etmeyi, ancak çok sonra bir sürü darbeden sonra akledebilir...<br />
...insandaki hüznün, üstünde taşıdığı gereksiz yüklerden ve bile bile, ama elinde olmadan yüklendiği günahlardan geldiğini unutmayın...<br />
...günahı severek işleyenin, yüzünde hüzün olmaz...<br />
...siz onda ancak korkuyu farkedersiniz...<br />
...ama o, bunu bir sürü perdeyle saklar...<br />
...maharetiniz onun perdelerini mânâsız kılabilir, belki...<br />
...gücünüz kendinize yeterse...<br />
...insanı en çok bilerek yaptıkları sürükler, hayatta...<br />
...iyi ya da kötüye...<br />
...atalarından alıp getirdiklerini -ister, istemez- taşıyacaktır yeni nesillere; ama aklı, tüm süzgeçleri kullanmasına fırsat verirse, cehâletin ellerini sımsıkı bağlayacaktır muhakkak...<br />
...zor olsa da işi...<br />
...karşınızda o; apaçık...<br />
...okuyun işte...<br />
...kendinizi ihmal etmeden...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-15091208034564015212012-04-16T19:01:00.003+03:002012-04-16T19:01:23.308+03:00596. patika/29.06.2007/ "didaktik kip"...geldin, bugüne...<br />
...ve durdun...<br />
...kendinde bir şeyler değiştirmek istiyorsun...<br />
...nerden başlayacağını bilmediğin için her başladığın yer, yanlış yer olduğunu, seni yeni karmaşalara sürükleyerek kanıtlıyor...<br />
...ve sıra sıra kısır çekişliliklerle dolanıp duruyorsun, kendi ekseninde...<br />
...beğenmediklerin sırtının içinde ve üstündeyken, ne ileri gidebiliyorsun, ne de geri...<br />
...ileriye bakıyor ve görüyorsun kendince, kendi geleceğini; beğenmiyorsun...<br />
...durup sendeki seni değiştirmek istiyorsun, tüm kusurlarından arındırarak...<br />
...asılıyorsun, yıllardır her yerine yapışan beğenmediğin şeylere...<br />
...ama kök saldıkları, sarıp sarmaladıkları yerleri tek tek koparamadığın için, sık sık başarısız oluyorsun...<br />
...canın sıkkın yeterince...<br />
<a name='more'></a>...bıkıp bırakmak emrini veriyor aklın; mantığın ayak sürüyor...<br />
...ama vicdanın elvermiyor sürünmene orta yerde; durduğun yerde...<br />
...akıl, kılavuz ister...<br />
...kılavuzu seçmekte erbab olandan ders alınmalı saymalı...<br />
...kitaplardan seslerden ve daha nice bir sürü sözcükten...<br />
...dur orada!...<br />
...tam, daima durduğun orada; dur!...<br />
...sendeki bazı şeyler değişmez; bunu bil!...<br />
...sen değişmezlerle meşgul olup boşuna ağlıyorsun, kendinle kalakaldığın her demde...<br />
...sen, sende değişebilecek olanları bul!...<br />
...ruhunun bileşenleri ve onların özellikleri değişmez, mesela...<br />
...aklın, nefsin, zekân iraden, hâfızan...<br />
...daha birçok şey değişmez; bedeninden değiştirdiklerin olsa bile, sen değişmiş yeni bedenine asla kendin diyemezsin...<br />
...değişebilenler neler, mesela?...<br />
...inadın, sabrın, sevgin, kıskançlığın, cehâletin, düşüncelerin, inançların, gördüklerin, duydukların, öfken...<br />
...seni sen yapan her şeyin içinde, seni asıl senden alıp götüren birçok şey var...<br />
...işte, onları seç ve değiştir!...<br />
...onları en iyi bilen insan, sensin...<br />
...çok konuşmaksa seni yıpratan, sus!...<br />
...susmaksa, konuş!...<br />
...var oluşunla ilgili hiçbir genetik özelliğini ve bağlılığını değiştiremeyeceğine göre, değiştirmen gerekenler onlar değildir; onlarla olan ilişkindir...<br />
...en doğru olanla meşgul ol; kendine ve içine fazla bakma!...<br />
...ne olursa olsun sen, en şerefli yaratılmışke,n en aşağılık varlık da olabiliyorsun...<br />
...bunu hep hatrında tut; iblisten Allah'a sığın ve Allah'tan yardım iste!...<br />
...işte o zaman, huzur nedir görürsün ve durduğun yerde ayakların sana takılıp düşürmezler seni...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-42885182028570076122012-04-16T19:00:00.005+03:002012-04-16T19:00:49.221+03:00595. patika/22.06.2007/ "söz sanatı ya da benzeşen izler etkisi"...sözcüklerin düşüncelerle girdiği ilişki türüne baktınız mı?...<br />
...basit ve anlaşılabilir bir ilişki türüdür, bu...<br />
...sözcükler, düşüncelerin taşıyıcısıdır...<br />
...ve onların elçisi olmak, gibi özellikleri vardır..<br />
....sözcükler, elçilik yaptıkları düşüncelerin kendilerinin sırtında somutlaştığını fark etmezler...<br />
...ulaştıkları yerde hangi etkilerle, neleri etkilediklerini bilmezler...<br />
...işte bu yüzden kimse sözcükleri suçlamaz; suçlananlar daima düşüncelerdir...<br />
...düşüncelerin sözcüklere dönüşürken çıkardıkları gürültüye baktınız mı, peki?...<br />
...eğer; dönüştürücü güç yetkinse, gürültü pek duyulmaz...<br />
...üstüste birikmiş anlamları karıştırıp duran sözcükler, dolaşıp durmaz orta yerde...<br />
...her bir sözcük, doygun ve kendisinden önce gelenle kendisinden sonra gelen arasında, büyük bir vakarla, seçkin bir makam işgal eder...<br />
<a name='more'></a>...tıkır tıkır işleyen bir sistemin mûsıkîsini dinlersiniz...<br />
...gürültü yerine, şık bir koordinasyon vardır...<br />
...işte; insanlar bu koordinasyon oluşturma gücüne 'sanat' diyorlar...<br />
...sözcüklerin kendilerini terkib eden güce göre değerlendirilmeleri de, düşüncelerin sâhiplerine suç ya da minnet borcu yüklerler...<br />
...yani; aslında suçlanan düşünceler değildir; düşünenlerdir...<br />
...kişilerden ve onlardan üreyen düşüncelere uzanan yol, sözcüklerin sırtından geçtiğine göre, iletişimin temel çalışma alanı konuşmak ve dinlemek ile yazmak ve okumaktır...<br />
...konuşan insanların sözcüklerin gücüne dayanan tek taraflı bir destekleri yoktur...<br />
...hitâbet de, bu hususta ikinci bir dayanaktır...<br />
...sözcüklerin gücü olmamakla birlikte, hitâbetin gücü konuşanın gücünü doğrudan temsil eder...<br />
...her iki dayanağın değerlendirilmesinde, yine aslolan düşüncelerdir...<br />
...düşünce, sözcüklerin ve hitâp edebilme kaabiliyetinin desteğiyle dinleyiciyle buluşur...<br />
...buradaki durumda da, yine onurlandırılacak olan veya suçlanacak olan sözcükler, düşünceler ve hitap gücü değil, kişinin bizâtihi kendisidir...<br />
...dinleyiciye yüklenen yük de, duyup anlayabilmeyle alakalı yeterlilikler cümlesidir...<br />
...sözcüklerin dinleyicide bulduğu 'benzeşen izler etkisi', iletişimdeki kalitenin ölçüsünü belirler...<br />
...fakat; yazmak, okumak...<br />
...taşıcıyılar, kendi anlamları dışında, her yazma ve okuma fiilinde ortaya çıkan farklı anlamları ifade edebilir...<br />
...kişiler, aynı olsalar bile, değişen bilgi ile sözcüklere yüklenen açık ve gizli anlamların algılanabilirliği değişecek, bazen yazan, ama çoğunlukla okuyan 'süregiden bir farklı anlamlar zincirine' takılacaktır...<br />
...ve diğer iletişim türlerine göre bu durum, sözcüklere daha çok güç atfetmeye sürükler insanı...<br />
...ama yine doğru olan, sözcüklerin gücü veya onların kusuru az kompozisyonlarla bir araya getirilmesindeki ahenk ve düşünceler değil, organize edici gücün yeterliliğidir...<br />
...sözcükler...<br />
...daima varlardı...<br />
...daima var olacaklar...<br />
...ama yazıldıkları sürece kıymetleri daha bir fazladır...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-37978770592027114392012-04-16T19:00:00.001+03:002012-04-16T19:00:15.735+03:00594. patika/04.06.2007/ "boşluk sızlanmaları"...hayat yokuşunu tırmanıp, kendi özgül tepelerine ne zaman vardıklarını fark edemeyenlerin -birden bire girdikleri iniş yolunda- dillerinden fırlayan, ilk anda herkesin hemfikir olup 'kafa sallayacağı 'eylemsizlik ön koşulu olabilecek birçok cümle vardır...<br />
...meselâ; "hayat boş, ne yapsan nâfile!" girizgâhlı cümleleri sarfedenler, bunu duyan yeniyetmelerin ilerdeki hayatlarına dair eylemlerin tümünün dibine kibrit suyu döküyorlar...<br />
...onların kulaklarına binen bu mânâsız yük, sıkıştıkları ve ümidlerini yitirdikleri vakitlerde, dillerinden fırlayıp diğer yeniyetmeleirn kulaklarına biniyor...<br />
...beceriksizliklerin, yokuş aşağı inenlerin dillerinde sızlanmaya dönüştüğü bu durumda gözlenen düpedüz zavallılıktır...<br />
...yani; "ben beceriksiz değilim, her şey boş ve anlamsız olduğu için başarısız oldum"...<br />
<a name='more'></a>..."yaptıklarım hedeflerime ulaşmamda hiçbir işe yaramadı; o hâlde onların tümü nâfile ve hayattaki her şey boş", diyen yetişkin, beceriksiz olduğunu ilân ederken, suçu hayattaki şeylerin boşluğuna atıveriyor...<br />
...başarılı olanların, hayatla alakalı sızlanmalar içinde olması mümkün değildir...<br />
...hele "her şey boş, demek akıllarına bile gelmez....<br />
...zira bilirler, ki; boş hiçbir zerre yoktur ve hiçbir hareket anlamsız değildir...<br />
...beceriksizlerin 'boşluk sızlanmaları'nın kökeninde neler var?...<br />
...bir nevi tasavvuf müsveddesi bazı tekke zihniyetinden diğer meraklılara, sünepelere sirâyet eden bu sapkın düşüncenin temeli nedir?...<br />
...evreni ve içindeki her türlü varlığı ve bu her türlü varlıktaki mevcudiyeti, devinimi boş ve anlamsız saymak, ne demeye geliyor acaba?...<br />
...belli, ki; iblis'e kadar uzanan bir geçmişi var bu sızlanmanın...<br />
...yaratılan her şey boşsa, onu yaratan sorgulanıyordur...<br />
...'boş şeyleri yaratmak ve insanı o boş şeylerle meşgul etmek' gibi bir edepsizce suçlama var...<br />
...gerçi; insan bu edepsizliği sıkça yapmaktadır; kendisini yaratana karşı bir sürü hadsizlikle meşgul olmaktadır, ama...<br />
...herkes her şeyi aklı başındayken yapmıyor...<br />
...bu 'boşluk sızlanması', ne yaptığının farkında olmayanların, yine farkında olmadan âsi olmaları demektir...<br />
..."uyumayın, ağzınızdan çıkan laf, sizi küfre götürür, ha!"...<br />
...demek lâzım geliyor...<br />
...yani; boş bir beyne sahip olduğunuzu ilan edip, hayattaki her şeye boş diyenlerden olmayın...<br />
...onlar sizi sapkınlaştırmak için sızlanıyorlar yanınızda...<br />
...sırf diğerleri de duysun, diye...<br />
...ne yaptıklarının farkındalar...<br />
...ancak siz değilseniz, lafım size...<br />
...lafın muhabbete dönen yeri, bu hususta en tehlikeli yerdir...<br />
...sakın ha; "her şey boş!", demeyin!...<br />
...zira; bu, hiçliği temsil eden bir zihniyetin insandaki sorumlulukların tümünü reddetmesidir...<br />
...iyiliklerin kötülüklerden ayrıldığı yerlerin belirsizleştirilmesidir...<br />
...susamış birine su vermekteki yüceliğin, mânâsızlık düzeyine indirilmesidir...<br />
...ferdî ve ictimâî tüm iyilik ve kötülük eksenli düşüncelerle davranışların birbiriyle karıştırılmasıdır...<br />
...açıkçası; "hayat boş, her şey mânâsız", demek, her şeyin dibine, onu kurutacak kibrit suyu dökmekten başka bir şey değildir...<br />
...ve bu cümle, çıktığı ağzı ve zihni kurutmaya başlar, her şeyden önce...<br />
...insanı derin bir zillete mahkûm eder...<br />
...doğu mistizmi ve tasavvuf elçekişliği bunu emretmez görünse de, asıl emirleri görüldüğü gibi derunîdir...<br />
...Allah'ın emir ve yasaklarından başka her şeye hizmet eden bir zehrin, neye faydası olabilir ki?...<br />
...hem bu fikir/zehir dahi boş değildir ve boş olmadığı bu kadar emek ile bellidir...<br />
...boş bir şeylerin var olduğunu vurgulamak da boşsa, bunu yapmak için lâzım olan emeğe ne hacet vardır?...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-67575270534059453942012-04-16T18:59:00.003+03:002012-04-16T18:59:39.326+03:00593. patika/30.05.2007/ "kaçışsız süreç"...düşüncelerin o ser'de durmayan genlerinde ne varsa, onların tümü, insan için alışılmış olan şeyleri daimi kılmayı gerektirecek figürlerle zorlanır...<br />
...hiçbir şeyin aynı kalmayacağını bilen bir göz bile, alışılmış gündeliklerin sürmesini ister, ya...<br />
...gerisi boş...<br />
...insan, bedeninin doğayla ve zamanla girdiği senli benli ilişkilerine söz geçiremeyeceğini biliyor; ama kendine dair şeylerin, çok fazla ve hızla değişmesini istemiyor...<br />
...ruhundaki aynılıkların değişmesine hazırlıklı olsa bile, bedenindeki aynılıkların değişmesine alışamıyor, alışmak istemiyor; daha fazla şeyin, eskidiği için eksileceğinin farkında...<br />
...ergenliğe geçişte yaşadıklarıyla, gençlikten yaşlılığa dönen zamanda olanlara, asla hazır olamıyor...<br />
...ancak; çaresizliğin boynuna bindirdiği yük, ona sorunun alışmakla ilgisi olmadığını, yavaş yavaş kabul ettiriyor...<br />
...insan hızla geleceğine ilerliyor, kendisine süreli olarak verilenlerle sınanarak...<br />
<a name='more'></a>...kaçışsız bir süreç bu...<br />
...eli, her şeyi mahkûm...<br />
...insandaki ruhsal değişimlerin bedenle alakalı olmadığını düşünmek bile abes...<br />
...tırnağı acıyan birinin düşüncelerinin, bu acıdan bağımsız olamayacağı besbelli...<br />
...insan, hayatı boyunca, bedenindeki değişikliklerle, bu değişikliklerin kendisine düşündürdükleriyle ve bedeninin istekleriyle dürtülüyor olabilir mi, acaba?...<br />
...nefsin zihni sık sık dürtüğü biliniyor...<br />
...ya beden?...<br />
...bedenin dürtüleriyle nefsin dürtüleri aynı mıdır?...<br />
...aynı görünüyor olmasına aldanmamalı...<br />
...beden masumdur...<br />
...zira; yemek ihtiyaçsa, beden yemekten sonra bir şey istemez; fakat lezzetli tatlara tamahkâr olan nefs, beden doymuş olsa bile, istemeye devam eder...<br />
...ikisi, ancak bu kadar aynıdır...<br />
...bedenin aymazlıkları yoktur; bedenin dürtüleri de dürtü değildir; ihtiyaçtır kendince;kışkırtmaz...<br />
...ve düşüncelerin en derin yerinde, bedene dair sıkıntıların kaldığı süre saniyelerle ölçülüdür; nefsinki gibi ömür süresince kesintileri az değildir...<br />
...lâkin; her şeye rağmen insan, kendisinde alışıldık bulduğu her şeyin diğer günlere taşınmasını isteyecek kadar durağandır...<br />
...bu şeylerin kötü ya da iyi olmasına lüzum yok...<br />
...onlar her ne iseler, onların varlıklarına uygun sistemleri kurmuştur, insan...<br />
...geçip giden ömrün sırtına yüklenen hastalıklar, sırf bedende değildirler işte...<br />
...düşüncelerin genlerinde var olanlar da onlarla beraberdir...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-88394813132924313792012-04-16T18:58:00.006+03:002012-04-16T18:59:01.235+03:00592. patika/20.05.2007/ "dünün eskiyen içi"...güneş batıp doğuyor ya, dün hiçbir şey olmamış gibi...<br />
...yeniden ışıyor, yerin yüzü...<br />
...canlanıyor, uykuya emanet eller...<br />
...ve sen yeni bir günde, dünkü kadar eksiksiz sanıyorsun her yerini...<br />
...dün yitirdiğin bir parçan yoksa, eğer...<br />
...sürüp gidiyor güneşin dansı, seni rahatsız etmeden...<br />
...bir de, yitirdiklerin varsa, dünde...<br />
...parçan kalmışsa, dünün eskiyen içi'nde...<br />
...yani; dün varken bugün yerinde olmayan parçan varsa, dün yokken bugün var olan derdin var; bilesin...<br />
...çünkü; onlar yer değiştiler...<br />
...sende hiçbir şey, eksildiğinde, yerini boş bırakmıyor...<br />
...yürüdüğünde itip yerine geçtiğin hava bile, eskisi gitmeden yenisinin gelmeyeceğini fısıldıyor...<br />
<a name='more'></a>...giden eski nimetse, eksikliği başka bir şey oluveriyor; bazen bir bela...<br />
...bazen de, o nimetten artakalan pişmanlık...<br />
...gelen yeniye, kendisinden kırıntılar bırakan eski...<br />
...sonraki eskiler ve sonraki yenilerle çoğalıyor, gittikçe...<br />
...her yeni, eskiye dönüşmeye mahkûm...<br />
...yaşlanıyor insan, ölüp gidiyor; alışarak...<br />
...eskinin bıraktığı izlerin tümü, yeniyi eskitiyor...<br />
...ister zıddıyla dolsun eskinin yeri, ister daha iyisi ya da kötüsüyle kendi cinsinden, hiçbir şey dündeki gibi olmuyor, asla...<br />
...dünde yitirdiğin bir parçan varsa, eğer; demeden evvel, vardır muhakkak, demeli acımaksızın...<br />
...bugün yitireceklerini daha fazla sev!...<br />
...bugün kurtulacağın yüklerden daha fazlasını/ağırını çekebilirsin yarın, belki...<br />
...sır her şey...<br />
...bu sebeple, sende bugün var olan her şey, yarın kendisinden daha iyiyi veya daha kötüyü barındıyordur, muhtemelen...<br />
...dünde yitirdiğin parça, bedeninden bir parçaysa...<br />
...bedenine bir daha bak!..<br />
...o, güneşin günlerle dansında, sana hissettirdiklerini hissettirmeyecek...<br />
...o güneşten daha çabuk eskiyor...<br />
...aldanma!...<br />
...dünde kaldıysa, eskiyen, yırtılan, kopan bir parçan...<br />
...o, ne bugün ne de yarın sana geri dönmeyecek...<br />
...güneş batıp doğuyor ya...<br />
...hiçbir şey olmamış gibi...<br />
...aslında dışardan görünene bakıyorsun unutma; çok şeyler oluyor değişmemiş görünen her şeyin içinde...<br />
...ama nedense, sen hep aynı kalacak sanıyorsun...<br />
...ilginç değil mi?...<br />
...sandığın şeyin kesinlikle yanlış olduğunu bilsen bile...<br />
...aldanmış olmayı umuyorsun...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-32117226685890642372012-04-16T18:58:00.001+03:002012-04-16T18:58:14.867+03:00591. patika/11.05.2007/ "en çelik asker"...insanın en iyi bildiği kişi, kendisidir...<br />
...bunda kuşku yok...<br />
...zaten sorun, bu kesinlikten kaynaklanıyor...<br />
...insan, kendisini iyi tanıdığı için başkalarını gördüğünde hemen mukayese yapabiliyor...<br />
...heyhat; karşısındakini tanımadığını unuttuğu için, onu kendisi gibi sanıp sınıyor...<br />
...sonra, o kaçınılası vahim vakalar zinciri boşanıyor, birden...<br />
...başkasını sınaya sınaya, sandıklarının hâyâl olduğunu fark ediyor...<br />
...içindeki gece, korkunç bir hızla bastırıyor...<br />
...karanlıklarda fırtınalar kopuyor ve...<br />
...ve kişi, başkasının kendisinden farklı olduğunu farkediyor...<br />
...kişilikler ve karakterler ile bilgi ve bilgi izdüşümleri arasındaki farkların, basamaklarla ayrıldığını öğreniyor...<br />
...ona aşağıdan baktığını anlıyor...<br />
<a name='more'></a>...ya da...<br />
...yukarıda olduğunu fark eden biri gibi bakıyor, kimse...<br />
...iblis'in körüklediği kibrin kollarında, kendi nefsinin kuruttuğu kurumlarla büyüyen kişi gibi bakıyor yukarıdan, alaycı sözlerle...<br />
...her kişi, karşısındakine göre nerede durduğunu çok iyi bilir...<br />
...kıskançlığın tetiklediği tüm düşünceler ve eylemler de, özellikle bu demlerde ortaya çıkar ve kavgalar başlar...<br />
...sürekli çatışan insanları görürsünüz...<br />
...yer ve basamak kaygılarından kaynaklanan didişmelerle içiçedirler...<br />
...birinin diğerinde azaltmaya çalıştığı üstünlük, diğerine yakışmadığından değildir kavga...<br />
...karşısındakinin üstünden üstünlük elbisesini alıp giymek, sanılır asıl mesele...<br />
...riyâkâr iltifatlarla aldatılmak ister, demin o en çelik askeri...<br />
...görüp de görmezmiş gibi yapan olmak mı lâzım bu hâlde?...<br />
...kaç kırattır karşıdaki, bilse, bilmezlikten gelse?...<br />
...sonra, uysal seslerle ışısa...<br />
...kim bilir, iblis tünelli bakışlardan kim ırak kalabilir ki?...<br />
...insan kendisini çok iyi tanır, ne hikmetse...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-62155194580664928502012-04-16T18:57:00.001+03:002012-04-16T18:57:18.106+03:00590. patika/11.05.2007/ "dindarlık kılıcı"...dindarlık, sonradan üretilen bir kavram...<br />
...değil mi?...<br />
...bilhassa insanları tasnif etmek ve bölerek kışkırtmak için...<br />
...dindar, kendi dinin gereklerini yerine getiren kişi midir?...<br />
...mesela bir ateist, dindar -bilhassa sofu, aşırı dindar- olamaz mı?...<br />
...kendi inanç sisteminin gereklerini harfiyyen yerine getirirken, büründüğü kılık dindarlık değil midir?...<br />
...bir dine mensup olmak da dindarlık olamaz...<br />
...dinin vecibelerini yerine getirenle getirmeyen arasındaki eylemsel fark, irâdî ve zihnî durumlarla ilişkilendirilirken, tasnifçi imkânsızı deneyecektir, kendince...<br />
...dindarı sınıflandıramayacaktır; tesbit yapamayacağı için...<br />
...vecibelerle meşgul olana da "dindar", diyemeyecek, meşgul olmayana da...<br />
<a name='more'></a>...kendi dininin gereklerini yerine getirmek veya getirmemek kişinin kendisiyle ilgili özel bir durumdur ve bu durum kişinin hiç kimsenin bilemeyeceği iç dünyasının içinde olan bir gerçekliği anlatır...<br />
...dindarlık, kavramsal olarak varsa, bu, dindar olmamayı da gerektirecek durumların var olduğunu da kabul etmek demektir...<br />
...biri, kendisini dindar kabul ediyorsa, başka birilerini dindar olmamakla suçluyor ve iftira atıyor; başkalarını kışkırtıyor ve aşağılıyor demektir...<br />
...bir dindar varsa, bir de dindar olmayan olmak zorundadır...<br />
...bu ayrımdır ve islâm'a aykııdır...<br />
...dine ait tüm kavramsal yapıları, ancak yeni ve amaçlı kavramlar üreterek yıpratabilirsiniz...<br />
...dine ait kavramları, dini hassâsiyetleri olan insanlar üzerine tasnif edici niyetlerle yüklemek, onlara "dindar", diyerek, dindar olmayanları açığa çıkarmak, insanları ayırmaktır...<br />
...zaten ayırmadan insanları kışkırtmak da mümkün olamaz...<br />
...sırf bu yüzden dindarlık mâsum bir şey değildir...<br />
...birine "dindar", derken, dikkat ediniz; ona hakaret etmiş olabilirsiniz...<br />
...islâm, "herkesin dini, kendinedir!", der....<br />
...insanları,dindar veya dindar değil, diye ayırmaz...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-34670794730693019272012-04-16T18:56:00.003+03:002012-04-16T18:56:36.830+03:00589. patika/07.05.2007/ "hiddetin, kulaksız ve kulpsuz nöbetleri"...zamanın her parçası, farkında olduğun diğer parçaların tümüne açıyorsa kapılarını...<br />
...gecen, gündüzün...<br />
...insanlığın geçmişinden ve geleceğinden uzanıp gelen her gerçeğin, yakana yapışmasına şâhit oluyorsa...<br />
...ölmüşlerin yapıp ettiklerinden sana, senin payına düşenler, senden sonrakilerin istikbâline kastediyorsa...<br />
...vaktin dardır, dostum; darlığın ne menem bir illet olduğunu bilmesen bile...<br />
...ey, akıl!...<br />
...zihinlerin tümüne tünemiş olanı, seçebil!...<br />
...aklın, gerçeğe el verdiğini sananlar ve hakkı savunanlar dahi, birilerinin dürdüğü, binbir ihtimâmla işlenmiş o kağıt tomarlarının emirlerine kayıtsız âmâdeler...<br />
...sıklıkla değişen, açılmamış keyfî tomar emirleri...<br />
...hiddetin kulaksız ve kulpsuz nöbetlerinde, herkes için avunulacak olan şeylerin toparlanıp bırakıldığı yerdesiniz...<br />
<a name='more'></a>...külleriniz, siz yakılmasanız bile kaybolacak...<br />
...devriniz, tamamlanacak elbette...<br />
...içinizdeki nefretin ve öfkenin kanı yerde kalacak...<br />
...kahrınız için dikilen her bir gül, rengarenk ölümlerle yok olacak...<br />
...mermer yüzlerin kılcal damarlarında birikenler için, coş, ey cehennem!...<br />
...ölülerin, dirilerin kulaklarında yankılanan çakırkeyf hatıraları için canlan!...<br />
...durmaksızın yücelen alevlerinin kızıllığında, kahkahalarla haykıran o iblislerin çığlıklarına aç koynunu!...<br />
...tâ, herkes ettiğini çekene kadar...<br />
...serin güzelliğin tam orta yerinde yüksel, ey güneş!...<br />
...sevgiyle ışıldayan gözlere bak!...<br />
...ve hiçbir iyi için kötü olma!...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-35025958527911170402012-04-16T18:55:00.006+03:002012-04-16T18:55:59.499+03:00588. patika/27.04.2007/ "bûseler almalı, billur seslere tamâhkar dudaklardan"...konuşmalı...<br />
...hep konuşmalı...<br />
...sözün, ikiyüzlülüğe binmeyen yerinden tutarak...<br />
...içine doluşmayan yalandan uzak...<br />
...lafı güzelliğin içinden berkitip getirmeli, dinginliğe açılan koyda dinlenen seyir gemileri için...<br />
...düşüncelerin gömülüp gittiği yerlerde, sürekli değişen içerikleriyle, ışığın hızı dahi yetişemezken iblis'in fısıltılarına...<br />
...sessizliğe gömülen, sessizliğin derinliklerinde gideceği yerlerin tümüne bakar,geçer, hızla...<br />
...ardı sıra gelip, önü sıra kaçıp giden düşüncelerin, nerelerde günah ayazına, nerelerde sevap vaktine değdiğini bilmeden...<br />
...sözün gittiği yer ile çıkıp gün yüzü göremediği yeri ayırdedip, anlayamayan insan...<br />
...konuşmamalı...<br />
<a name='more'></a>...dilin kemiksizliğine ilişmemeli asla...<br />
...söze yüklenmeyen sevginin, söze kavuşmayan dostluğun, söze yaslanmayan fiilin kaal değeri yoktur...<br />
...öfkeye, kızgınlıklara kolayca açılan ses kapıları, iyiliklerin raksedeceği ses figürlerinde katılıp kalmamalı...<br />
...heyhât; bukalemun renginde yitirilen renklerin aidiyete verdikleri değer, geçip gidiyor dişetlerinden insanlığın...<br />
...her renk, her şeye, herkese ait oluyor niceden beri...<br />
...bulanık tonlarıyla renkler ve tatlar, sûni yüreklerle, sûni sözcüklere üşenmiyorlar, durmaksızın gitmek için...<br />
...saf ve duru hâlleriyle neredeler, bu zamandan evvel yavaş yavaş yok olan, şimdiye kalamayan tüm güzel şeyler?...<br />
...hem umuda ekilen bir tek gül bile kalsa, gerideki iyiliklerden...<br />
...yahut geride olamayan güzelliklerden, demet demet alınıp gelinse ilerden...<br />
...yapılsa dense...<br />
...sonra ne ile?...<br />
...evet; konuşmalı...<br />
...hep konuşmalı....<br />
...söze dair her şey, en güzel yeriyle bûseler almalı, billur seslere tamâhkar dudaklardan...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-33515018153013810722012-04-16T18:55:00.002+03:002012-04-16T18:55:26.220+03:00587. patika/22.04.2007/ "câhil olma hakkı"...nefsin dar odalarında gezinirken...<br />
...hangi aklın, hangi derde deva getirdiğini düşünen insan...<br />
...hangi şey, hangi diğer şeyle ne kadar ilişkilidir, görebilir mi?...<br />
...hem bir sürü önceki zamanın içinde kaybolup gitmiş bir sürü ölü...<br />
...hem kederin alıp getirdiği çelişkiler örgüsü...<br />
...aklın payitahtında oturan her şeyi derinden derine iten nefsin, cehâletin en serin ve kaygısız bozkırlarında koşturup durmasına ne demeli?...<br />
...bilgi, neyi biliyor olmaklığı değil, neyi bilmiyor olmaklığı deşmekse eğer; insan, sonsuzun içindeki hangi şeyleri bilmediğini bilebilir?...<br />
...nefs, hep bu çıkıştan geri döner, cehâlete...<br />
...bilir, ki; câhil olma hakkı dâimîdir, günah işleme hakkı gibi...<br />
...yeryüzü, nefs ve iblis eliyle târümâr olmuş insan mâzisiyle dopdolu...<br />
<a name='more'></a>...aşağılık her eylem, içine yerleştirilmiş olan cezanın büyüklüğünü haykırıyor...<br />
...ama, her yeni nefs, bunu görüp öğrendiği hâlde, kendi yaratılışına uygun davranarak kendi fiillerini düzenleyebiliyor; mâziden çıkardığı sonuçları hiçbilmemiş, öğrenmemiş gibi yaparak aynı hatalarla hâzzın gayya kuyusunda kalmayı tercih edebiliyor...<br />
...insan, bir kördüğümse akılla nefsin izdüşdüğü yerlerin hepsinde...<br />
...bu, insanın kendisini bildiğinden veya bilmediğinden değildir; kendisine yapabileceği şeylerin hepsinin, kendisinin bildiğinden başka şeyler olmasındandır...<br />
...böyle olmasaydı, nefsin dar odalarında gezinen insan, yukarılara gitme hakkını kendinde aramazdı...<br />
...tövbe edemezdi...<br />
...âczini göremezdi...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-2277954633451521122012-04-16T18:54:00.003+03:002012-04-16T18:54:47.344+03:00586. patika/01.04.2007/ "kayıklar ve ermiş tanrılar(!)"...adamın biri, bir vakitler, kendi hengâmelerinden kurtulmak için kendisine kıstaslar koymuş...<br />
...yine başka adamlardan bir şeyler öğrenmiş; sonra o şeyleri düşüne düşüne genişletmiş; içine kendinden bir şeyler katmış...<br />
...onu dışardan görenler, içindeki hengâmelerden ziyâde, onun diğer insanlarda görülmeye alışkın olunmayan hâllerine dikkat eder olmuşlar...<br />
...aşikâr olan her şey, âşikar olmayan diğer şeyleri örtmüş...<br />
...başka birileri, o adamı başka birilerine anlatmışlar...<br />
...sonra o adam, ermiş bilinmiş...<br />
...şüphesiz o bir şeye ermiştir; lâkin erdiği şey nedir, nerededir, bilen olmadığı için, genel kanaat üzre erilen şeyin hikmet olduğu sanılmış...<br />
...adam, kendi hengâmelerini saklayagide, diğerlerinin peşinden koşmaya can attığı bir hikmet eri olarak yola koyulmuş...<br />
<a name='more'></a>...tamamlanmış adam olmuş, güyâ...<br />
...bizim ekmel adam, kendisindeki cevhere tamâh eden kendinden daha az bilirlere, tek tek belletmiş hikmetten aldıklarını...<br />
...dışardan görünen buymuş, fakat garâbet, meraklı öğrencilerin, ömürlerini hânelere dönüştürülen tâlim ve terbiye mekânlarında geçirmeleriyle daha da büyümüş...<br />
...yeni yeni icât edilen miskinlik emirleri, en büyük hikmetin sahibinin emirlerinden öne alınmaya başlamış...<br />
...ekmel adam peşinden gittiğini iddia ettiği peygamberin halkın içinden çıkıp gitmediğini/halkı terk etmediğini bile bile, halk ile kendi arasına bir sürü perdeler ve engeller koymuş...<br />
...kendi çevresinde acâip farklı lezzetlerde çeşniler ve alışılmadık tertipler ihdas etmiş...<br />
...hedef koymuş izleyicilerine; nefsi öldürmek...<br />
...en hafifi terbiye etmek...<br />
...yani; hayat sebeplerinden birini, ortadan kaldırmak....<br />
...Allah'ın yarattığını kullanmaya engel olmak...<br />
...ki; kendi nefsinin dahi asla terbiye olamayacağını bilen ekmel adam, acaba neden imkânsızı koymuş izleyicilerinin önüne?...<br />
...kendisini tanrılaştırmak için...<br />
...kendisine ve emirlerine, "hayır!", diyecek olan bir 'nefs' kalmasın diye, nefsi öldürmeyi hedefletmiştir, o muhterem ekmel adam...<br />
...bu meyânda hiçbir Allah emri ve peygamber sözü olmamasına rağmen...<br />
...o nefs, ki; kendisini yaratan Allah'ı dahi inkâr edebilecek kadar güçlüyken, bir 'ekmel adam' kim olabilir ki?...<br />
...oysa esas mesele, nefsi kontrol edebilmektir; nefsin yasadışı isteklerine tâbi olmamaktır; onun meşru isteklerini de yok saymak ve yasaklamak değildir...<br />
...helâl ve haram olan her şey, nefsin sınırlarını belirlemekte değil midir?...<br />
...o hâlde, kim yeni helaller ve haramlar koyabilir?...<br />
...elbette yeni bir tanrı...<br />
...sonra ne mi olur?...<br />
...sır perdeleri çözülmeye başlar; nefsi öldürülmüş gibi duran sâdık izleyici, adım adım ışık vericisine yaklaşır, yaklaştıkça da ölmüş bulunan nefsi yavaş yavaş dirilir...<br />
...daha öteye varınca da, bakar, ki; aslında ne nefs ölmüş, ne de ekmel adamın ulaştığı bir hikmet var...<br />
...hikmetten damlalar bulaşmıştır, o adamın diline ve o adam bu damlaları kendinden sayarak itlâf etmiştir, kendince hikmetin kendisini...<br />
...lafın çoğunda azcık hikmet kelâmı olmalıydı, ki; laf tesir edebilsin...<br />
...her bir izleyicinin dilinde dolanan da, işte hikmetin esasından devşirilmiş olan o ölümsüz damlalardı...<br />
...ancak, gerisi hikmetle alakası olmayan sonradan uydurulmuş hikmet gölgeleriydi..<br />
....uydurulmuşluğu, hiçbir peygamberin izlediği yolla örtüşmeyen yolculukla ispatlı idi...<br />
...hiçbir Allah emri ile uyuşmayan emirlerle dolu meşakketli yolculuk ile de ispat destekli idi...<br />
...lafın gerisi, zaten onun kendisini ve diğerlerini kandırmak için yaptıklarından ibaretti...<br />
...sâdık izleyicilerin bu serüvendeki hakikâti keşfi, hâkikate tâbi olmalarını gerektirdi...<br />
...onlar da bu yeni tanrılık heyecanlarını, ışık verenlerinden devraldılar...<br />
...yanılgısızlık ve ekmellik onların yeni kayıkları oldu...<br />
...hala gezinip duruyorlar, aklın insanı havada uçurduğu fezâda gezdidirdiği bir dönemde...<br />
...biri kalkıp da, "bunlar sapık!", diyemiyor maalesef...<br />
...her bir akıllı bu tencereden yayılan kokulardan nasipleniyor kendince...<br />
...hâl budur, nitekim...<br />
...vesselâm....<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-81228300162569911102012-04-16T18:53:00.006+03:002012-04-16T18:54:08.919+03:00585. patika/26.03.2007/ "ölümün teri"...ağrıların dişlediği ruh yapayalnız hisseder, kendisini...<br />
...bedenin kuytu köşelerinde yer edinmiş; ancak vakitsiz bir demde tıbba yakalanmış habis hücrelerin verdiği haber, ölümün can yakıcı yakınlığını vızıldar durur..<br />
...ölüm, bir haberdir artık, sık sık ruhun semâlarında gürleyen...<br />
...unutulmuşluğun acısını çıkarırcasına derinleşen bir haber...<br />
...hayat ne ileri gider andan, ne de geri kalır...<br />
...bir fark vardır anların arasında, canlı bir beden ile cansız bir beden arasındaki fark kadar...<br />
...geçmiş tüm kahırların bedende bıraktığı izler, gün ışığına çıktığında....<br />
...ne bir öfke, ne de bir teselli bahanesi kalır ayrıntılarda...<br />
...hele bir de küfrün derin kanyonlarında çağıldamış bir kişilikse insan, çıkmazlarla sonlanmış olmayı hazmedemez...<br />
...ölüm çıkmazı, ona olabilecek en büyük kâbus gibi görünmekte gecikmez...<br />
<a name='more'></a>...an be an hissedilen, kuşku duyulmayacak kadar gerçektir, ölüm...<br />
...geride kalanlar...<br />
...çocuklar ve bir eş...<br />
...onların yeni alışkanlıklar edineceklerini bilerek gitmek...<br />
...hayatın her deminde kurulmuş tuzakları onlara haber veremeden gitmek...<br />
...onlara kol kanat geremeden her kederde...<br />
...onları eşelemeden...<br />
...onları teselli edip düşmelerine mani olamadan çekip gitmek, daimî olarak kalınacak yerlere...<br />
...ölüm bir düştür, gerçekliği algılanana dek...<br />
...izlenmiş tüm kurgulardan veya ölümlerden insanın kendisine yakıştıramadığı tek süs...<br />
...bilip de bilmezden geldiği...<br />
...görüp de kaçmak istediği...<br />
...acı bir tat...<br />
...tıbba yakalanmamış habis hücreler daha çabuk alıp gidiverirler belki de...<br />
...ne yapabilir ki, diğer insanlar?...<br />
...ölüm gelip çattığında kim fikir verebilir ki, yol sapaklarında?...<br />
...ölümü gören gözlere kim, ne anlatabilir?...<br />
...haber verilmiş vakitler, ne zaman sıcak tutar insanı?...<br />
...ölümün teri hangi haberden ürer ki, başka?...<br />
...ne geride kalan müstesnâdır ölümden, ne de giden...<br />
...çatkapı çekip gidiverecek nefs...<br />
...her türlü hezeyana kulak verdiğine binlerce kez pişman olarak...<br />
...öylesine bir gidişle gidecek insan...<br />
...öncekilerin gittiği yere...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-61796787884680103502012-04-16T18:53:00.003+03:002012-04-16T18:53:31.426+03:00584. patika/20.03.2007/ "zamanın billur çanağı"...birileri ölçüp biçiyor, gergef örüyor ve insanları, onlara sezdirmeden, kendi menfaat akıntılarında sürüklüyorlar...<br />
...adem'in evlâdından çoğu, çoğunluğun dışında kalan diğer az evlâdının açık gizli hükümdârlıklarına boyun eğiyor...<br />
...aslolan bu mudur?...<br />
...her insan bilmekle mükellef...<br />
...asla aykırı olarak, insanların çoğu bilmeyi öteleyerek, bilmeyi yakınlaştıranlara mahkûm olmayı tercih ediyor...<br />
...o bilenlerin, neyi bildiğini bile merak etmeden üstelik...<br />
...insanın tüm mâzisi bu gerçekle dolu...<br />
...şimdi, yine eski zamanların tekrarını -daha farklı dizilişlerle ancak aynı akıntılardaki gidişi- yaşatıyor, insanın evlâdına...<br />
<a name='more'></a>...hâbil-kâbil zıddîyesi devam ediyor...<br />
...insanlardan azı, kimlerden müteşekkil?...<br />
...kâbil'in ırsîyeti kimlerle sürüyor?...<br />
...biz'i kimler yönetiyor?...<br />
...yerel hükümdârların zımnî hâkimiyet telâkkilerindeki silsile, kimlere uzanıyor?...<br />
...bizlerin bilmediği her şey, bizlere tahakküm edilmesine sebep olan her şeyi içeriyorsa, kusur kimdedir?...<br />
...bilemediğimiz her şeyi öğrenemeyen bizlerde mi, öğrenmemize mâni olan diğer 'az' da mı?...<br />
...yoksa biz, bizlere dayatılan önkabullerin esâretinde mesud ve mesrûr muyuz?...<br />
...idâre edilenler belliyken, idâre edenlerin kimler olduklarını bilmek neden bu kadar zor?...<br />
...insan'ın insana bıraktıkları, zamanın billur çanağında yalanlardan arınıyor oysa...<br />
...göbek bağlarından daha başka yerlere bağlananların, bizde bıraktıkları derin izler berraklaşıyor...<br />
...iblis'in ellerinde büyüyenlerin egemenlik safralarını tek tek görebiliyoruz...<br />
...ama herkes görüyor mu?...<br />
...herkes ne zaman görecek?...<br />
...bilmekle mükellef olduklarını unutan insanların, boyunduruklarından kurtulamaları mümkün olacak mıdır?...<br />
...bilmiş olmayı hedefleyenlerin kılavuzları kimler?...<br />
...gerçeğe merakla bakmaya başlayanların önlerine ilk çıkanlar neler?...<br />
...kimlerin yalanlarını belliyor meraklılar?...<br />
...hangi yalanların kimlerden türediğini bilemeyen; ancak bildikleriyle diğerlerinden ayrıldığını düşünenlerin düştüğü en büyük çukur, yanılgılarını gerçek sandıkları anda düştükleri derin çukur değil midir?...<br />
...binlerce elçiyle sürekli uyarılan, buna karşılık gerçeği sürekli değiştirenlerin ellerinde bir oyuncağa dönüşen insan, çâresiz değildir...<br />
...onu yaratan, onu yalnız bırakmamıştır...<br />
...ilâhî korunma güvencesiyle kendisine gönderilmiş olan son kitap, Kur'an, gerçeği insanların kendisine bıraktığı yalanlardan seçip ayırdedebilecek tek kıstastır...<br />
...son dine bulaştırılmış olan sapkınlıkları farkedecek olan insan, işte o Kur'an'ı okuyan ve anlayan insandır...<br />
...öbek öbek toplanan insanların içinde boğulduğu esâret, okuyan ve bilen insanın asla mahkûm olmayacağı ve içinde kat'i gerçeği bulabileceği Kur'an ışığıyla sona erecektir...<br />
...insanların zihinlerine dayatıldığı gibi, din insana esâret verecek değildir...<br />
...aksine insanın insana dayattığı sistemlerin tümü esâret içerir...<br />
...insan, ilk önce bunu bellemeli değil midir?...<br />
...çokluğun cehâleti azlığın tahakkümü demekse, çokluğu kuşkusuz hürriyete ulaştıranda kesin bilgidir...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-46643438950227378312012-04-16T18:52:00.005+03:002012-04-16T18:52:47.511+03:00583. patika/11.03.2007/ "ehemmiyet dönüşümü"...her insan, kendisine verilenlerle sınanır...<br />
...varsıl varlığıyla, yoksul yoksulluğuyla...<br />
...varsıllık, maddeye yüklenen ehemmiyetlerin tümü gibi görünse de, değildir...<br />
...şüphesiz; maddenin göreli ehemmiyeti ruha değene dek, madde varsıllık aracıdır...<br />
...bu ehemmiyet ruha değdiği vakit ise, ehemmiyet olmaktan çıkar...<br />
...hakezâ, yoksulluk da maddeye yüklenen ehemmiyete, aynı şekilde yakındır...<br />
...maddî ehemmiyete hâiz her şey, zamanın sınırlarından birinde maddî olmayan ehemmiyetlere dönüşüverir...<br />
...fakat asıl mesele bu 'ehemmiyet dönüşümü'ne kadar olan sınırlı sürede, insanın düşündükleri ve hissettikleriyle beraber ulaştığı sonuçlardır...<br />
...yani yaşadıklarıdır ve yaşadıklarından geçmişinde bıraktığı 'sabır' ve 'şükür' muhasebelerinden kendisine kalanlardır...<br />
<a name='more'></a>...varsıllıktan doğan 'kibir' ile yoksulluktan türeyen 'isyan'ın, insanın günah ve sevap heybelerinde biriktirdikleridir...<br />
...maddî varsıllık ve yoksulluk, insanın kişiliğine temas eden iki mühim meseleden biridir...<br />
...diğer mesele ise insanların 'aşk' dedikleri gayya kuyusudur...<br />
...ve bu mesele, insanın sâhip olduklarıyla ilgili maddî niteliklere sâhip değildir...<br />
...fakat insanın ruhuna doğrudan temas eder...<br />
...kişi'nin varsıllığı veya yoksulluğu da bu kuyuyla alakalı terennümlerde söz sâhibi değildir...<br />
...ve insan 'aşk' münasebeti ile ruhunda biriktirdikleriyle de sınanır...<br />
...insan hayatının tümü, kendisine verilmiş olanlarla verilmiş olmayanların sorgusuyla geçer...<br />
...halbuki; insan, sınanmak üzere yaratılmıştır...<br />
...kendisine verilenleri sorgulayarak yetersiz bulmak ve isyan etmek üzere değil...<br />
...nihâyetinde hiç bir varsıl, tümüyle eksiksiz bir varsıllığa sahip olmadığı gibi, hiç bir yoksul da tamemen yoksullukla bezeli değildir...<br />
...ki; böyle olsaydı, varsılların asla şikayet etmemeleri (şükretmeleri) , yoksulların da isyanlarından bir an bile vazgeçmemeleri (sabretmemeleri) iktizâ ederdi...<br />
...maalesef, insan için böyle bir şey vâki değildir...<br />
...sabreden yoksullar ile isyan eden varsıllarla doludur, dünya...<br />
...çok azı farkında oldukları için diğerlerinden ayrıdırlar...<br />
...ebeveyniyle bir arada büyüyen bir insan, ebeveyniyle asla karşılaşmayan bir insana göre varsıldır; ancak ebeveyniyle münasebeti olabildiğince çirkin olan bir insanın, bu varsıllığı diğer bir yoksullukla neshedilmiş gibi görünse de, hiç ebeveyn görmemiş olanın yoksulluğunu giderecek olan bir varsıllık asla söz konusu olmayacaktır...<br />
...bu tahlille, sıhhate hâiz bir yoksulun, sıhhatten uzak bir zenginden daha varsıl olduğu söylenildiğinde, sıhhate ulaşan zenginin daha da varsıllaştığını, sıhhatini yitiren yoksulun daha da yoksullaştığını belirtmek, aynı şekilde mukayese yapılamayacağını da iddia etmeyi mümkün kılar...<br />
...yani hiçbir hâl diğer bir hâl ile mukayese edilmeden, aynıyla değerlendirilmek zorundadır...<br />
...sınanmanın insan için farkedilmesi gereken temel yönü budur...<br />
...her varsıllık hâli şükürle, her yoksulluk hâli sabırla örülmedikçe, hiç bir insan, hiçbir şekilde, varsıllık ve yoksullukta ayrıştırılamayacağı her hâli için şükür ve sabırdan vazgeçmediği sürece sınanmadan hakkıyla ayrılmış olmayacaktır...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-14758349484249662372012-04-16T18:52:00.001+03:002013-07-11T13:18:36.205+03:00582. patika/25.02.2007/ "isyan'dan inkâr'a kuşku boşluğu"...binlerce yıl öncesinden bugüne, bugünden kıyâmete akıp giden insan, ne alemde şimdi?...<br />
...adem'den bu yana ilerleyen zaman, insanın Allah ile olan ilişkilerini hayretle izleyip duruyor olmalı...<br />
...zira; kesin bilgiyle kendisini yaratan'ı bilen ve tanıyan insan, iblis'in açık kışkırtmalarıyla sadece isyancı/günahkâr oluyordu...<br />
...Allah'ı inkâr eden değil...<br />
...fakat yaratıcıya dair kesin bilgi (adem'in torunlar silsilesi sonsuza ıraksarken) üzeri küllenen/tozlanan bir tarihsel vesika olunca, kesinlik, yerini belirsizliğe bıraktı..<br />
....iblis'in kesin bilgiyi unutturan kuşkuları, insanın kafasının içine yerleştirdiği açık ve netti...<br />
...bilginin ilerleyen macerasında, ebeveynden evlâda geçen kültürel kuşkular olsa bile, her doğan, insan temel islâm fıtratı üzerine dünyaya geldiği için, mâsumiyeti de kişiler adına tek tek devam ediyordu...<br />
...bu, miras olarak aktarılan kuşkulara karşı doğal bir korunma mekanizmasıydı...<br />
<a name='more'></a>...buna rağmen, insan, kıyâmete doğru ilerleyen zamanın içinden mirâs olarak aldığı kuşku dolu bilgiyi, kesin bilgiymiş gibi algılamaya ve doğuştan getirdiği mâsumiyeti korumakta zorluk çekmeye başladı...<br />
...gerçi, pejmürde hâle gelmiş olan bilgi, elçiler eliyle sürekli güncellendi; ancak her seferinde, iblis'in nefse yüklediği tüm kötülük kalkanları aktif hâle geldi ve elçilerce güncellenen mirasî bilgi, maalesef kesin bilgiyle kısa süreli denetimlere tâbi oldu...<br />
...denetimlerin uzun süreli olması son elçiyle mümkün hâle geldiyse de, iblis'in insanlığın kültürel genlerinde oluşturduğu kalıcı travma bir türlü tedavi edilemedi...<br />
...son elçi'nin vefâtını müteâkiben, iblis kötülük türevleriyle insanların zihinlerindeki kuşkuları hemen ve yeniden canlandırdı...<br />
...yaklaşık olarak bin yıl süren kesin bilgiyle uzun temas, insanlığa yerkürede az bulunur huzurla ve sâhici varlıksal manzumelerle yaşama fırsatı verdi...<br />
...söz edilen sâde hayat, sadece müslümanlar için geçerliydi...<br />
...dünyanın diğer insanları için ise kaos ve iblis hâkimiyeti kesintisiz olarak sürüyordu...<br />
...zaman, insanları izlerken müslümanların kuşku dolu bilgiye tamah ettiğine şahit oldu...<br />
...kesin bilgiyle münasebeti gittikçe kopan müslüman insan, aklın ışığını, nefsin/iblis'in emirlerine amâde kıldı...<br />
...hemen ardından yerküreye kuşku hâkim olmakta gecikmedi...<br />
...yaratıcı bilgisini reddeden nefs güdümlü akıl, yeni hayat alanları oluşturdu ve insanı varlıksal sebeplerinden uzakta bir algılamaya mahkûm etti...<br />
...o gün bugündür; müslüman olsun veya olmasın, insan kesin bilgiyle ilişkisini en aza indirdi...<br />
...nefsin güdümündeki aklı, ilâhî bilgiye râm olan akla tercih etti...<br />
...ve hayata niçin geldiğini sorgulamaya gerek duymadı...<br />
..."sırf akıl" , diyerek büyük aldatmacalar yaşasa/yaşatsa da, dünya'nın yuvarlaklığından başlayarak, her şeyi yeniden keşfe başlayan insan, fezâ'nın derinliklerinde kayboldu; sonsuzun boyutlarını irdelerken zihinsel zaaflar yaşadı...<br />
...bir şeylere başlarken diğer birşeyleri bitiren insan, ne yazık, ki; inkârcılığı bitirip de inanmaya başlayamadı tekrardan...<br />
...başlangıçta sırf isyankâr/günahkâr iken, sonradan inkârcı/günahkâr oldu...<br />
...hâlâ bu tutumunu sürdürüyor...<br />
...kuşkusuz insanlardan kesin bilgiyi içeren son ilâhî mesajı unutmayanlar da vardı; ama bu unutmama hâli, yeterince farkında olmak hâli demek değildi...<br />
...güdülenmiş topluluklar olmakla ayrışmayı mârifet sayan müslümanlar, kuşkularla yaşamaya devam ettiler/ediyorlar...<br />
...iblis'in insanın hayat algılamalarına hâkim olduğunu fark etmek, kesin bilgiye râm olan akla büyük bir yük olsa da, o, bu yükü taşımak ve durmamak üzere çalışmak zorundadır...<br />
...zira fezâ'da boğulan insan, tutunacak kesinlik aramaya başladı yeniden...<br />
...iblis'in uzattığı ip, kuşku dolu kültürel mirâsı boşluğa sürüklüyor...<br />
...sonsuz boşluk hissi, insanı sonsuz doluluk hissinden fazla korkutuyor...<br />
...insan, kuşku dolu bilgiyi, tıpkı binlerce yıl kesin bilgiyi reddettiği gibi reddecektir...<br />
...ama bunun için insanın okuması gerekiyor..<br />
...evreni okurken kendisini okumayı ihmal etmemeli...<br />
...zamanın şâhitliği varken, insanın kendi nesline karşı ihânet içinde kalmasını beklemek mükün değildir...<br />
...insan, nesline artık kuşkuyu mirâs olarak bırakamayacaktır...<br />
...kuşkularının tümünü karşılayan bir silsileyle, adem'den bu yana var olan,ancak tarihsel tozlarla saklı olan kesin bilgiye ulaşmaya çalışacaktır...<br />
...inşaallah...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-40491378695956584612012-04-16T18:51:00.003+03:002012-04-16T18:51:43.390+03:00581. patika/18.02.2007/ "zorunlu heyecan dengesi veya türevleri pozitif olan heyecanlar"...orta yaşı geçenlerin heyecanlarının azaldığı söylenir...<br />
...nitekim bu kısmen doğrudur...<br />
...eğer; heyecan denilen şey, suflî sebeplerle terkib edilmiş ise, elbette bedenin ve toplumun verdiği izne tabidir heyecanlar ve orta yaştan sonra söz konusu izinler rafa kalkar; zorunlu heyecan dengesi kurulur...<br />
...buna karşılık ulvî sebeplere de sırtını dayamış heyecanlar varsa, onların azalması ve sona ermesi mümkün değildir...<br />
...zira yeni nesle yüklenecek olan ödevlerin tümü, daima heyecan gerektirir ve ortayaşı geçenin heyecanı buna binâen azalma eğiliminde olamaz...<br />
...bilâkis, kişisel endişelerden uzak, yeni heyecanlar gerek şart kipindedir...<br />
...hayat, süregiden her seferinde daha yüce nitelikler gerektirir...<br />
...bir anne-babadan türemiş olma, anne-babandan izdüşenleri sürdürüyor olmak, demektir...<br />
<a name='more'></a>...eğitimin ardıl basamakları farklı izdüşümler içerse de, esas olan toplumların süreklilikleri adına duyulan ve gerekleri yerine getirilen kaygılar vardır...<br />
...dinî hassasiyetleri diri olan insanların en temel görevleri de, aynı heyecan ivmesini zorunlu kılar; hayırlı evlât telakkîsi inanan insan için daimi fayda/getiri endeksi, demektir...<br />
...heyecanın süregittiği diğer hususlar, insanlığa fayda sağlamaya devam eden eserler bırakma bendinde kendilerine yer bulurlar...<br />
...bu bend ise, çok geniş içeriğe sahiptir...<br />
...atalarımızın hayrât dedikleri yerler ile eğitsel ve kültürel faydalar, bir de zorunlu ihtiyaçlar babında sayılan faydalar..<br />
...hepsi, insanı her yaşında yeni heyecanlara sürüklerler...<br />
...ve bu heyecanların azalma özellikleri yoktur...<br />
...türevleri pozitiftir...<br />
...insanlar için olmayan kaygıların bireysel/bencil kapasiteleri daima sınırlıdır...<br />
...ilâhî formlara uzak olmak da, ahirete dair zihinsel endişeler gerektirmediğinden, heyecanların orta yaş dönemlerinden sonra azalması ve nihâyete ermesi de normaldir...<br />
...bu dönemde heyecanların azalması demek, yaşamak için nedenlerin azalması demektir...<br />
...boşluğa tutunmak da imkânsız olduğundan, bilhassa kendilerini tanrı olarak algılayanların büyük anlam boşluklarıyla yaşamaları da kaçınılmazdır...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-50424804131420105902012-04-16T18:50:00.010+03:002012-05-28T23:49:52.356+03:00579. patika/09.02.2007/ "kötülük"...Allah'ın bize verdiği haberlerin çağlara göre algılanabilirliğini düşündükçe, ilgili haberlerdeki ayrıntıların mevcut gerçeklerle nasıl örtüştüklerini de kavramak mümkün olabiliyor...<br />
...yine bu, göreliliğin geçici sınırlarını unutmak demek değil tabi....<br />
...aslında kötülük, kurumsal bir kimlikmiş gibi geliyor insana...<br />
...yeryüzünü sıkı örülmüş güçlü bir ağla kuşatan devasa bir kimlik...<br />
...Allah'a ve onun emirlerine karşı bir sistem geliştirmeye çalışan, iblis destekli bir kimlik...<br />
...insanları tüm kılcal damarlarına kadar derdest eden, ancak bunu tepeden aşağıya doğru dikey bağlar ve paralel katmanlarla oluşturduğu sistemler eliyle yapan bir kurumsal kimlik...<br />
...katı, ölümcül kurallarla bezenmiş gizli ve dev bir kimlikler bütünleşiği olan kimlik...<br />
...insanları Allah'tan uzaklaştıracak olan her şeyi inceleyin...<br />
...bir günün nasıl değerlendirildiğini izleyin...<br />
<a name='more'></a>...dünyanın her yerinde tüm insanlar günü nasıl yaşıyorlar, gözleyin, araştırın...<br />
...ve çağlar ilerledikçe, insanların çoğunun artan bir fonskiyon hızıyla Allah'tan nasıl uzaklaştıklarını; çok azının da artan bilgiye endeksli olarak imanlarının nasıl güçlendiğini görün...<br />
...sabahtan geceye dek süren ardışık saniyelerin içinde, oluşturulmuş anlamsızca kaygılarla boğuşan insanların, Allah'ı düşünecekleri zamanlar azalmakta değil midir?...<br />
...kötülük, kurumsal kimliğiyle her yerdedir ve insanı yaratıcısından koparmaktadır...<br />
...dindar olanlardan çoğu bile, bu kopuştan haberli olamamakta ve karmaşık ruhsal yapılarıyla insanlar, ibadet sandıkları her şeyin, aslında Allah'tan kopuşa hizmet ettiğini fark edememektedirler...<br />
...işte kötülüğün yerküreye hâkim olması budur....<br />
...insanların gününe hâkim olan her şey, görsel, işitsel nitelikleriyle düşüncelerin ve dikkatin her yerinde gezer...<br />
...kötülük, görsel ve işitsel her şeyi kontrol eder, düşüncelerinizi yönetir...<br />
...gazete, televizyon, kitap, diğer iletişim araçları, geçim derdi, ihtiyaçlar...<br />
...zorunlu ihtiyaçlardan lüks ihtiyaçlara kadar her şey, vazgeçilmez şartlanmalarla insanın her anını gasbedecek şekilde zihinlere prangalanmaktadır...<br />
...ve insan ,gelecek zamaandaki saniyelerini de belirlenmiş koşullanmalar dolayısıyla kötülük eliyle iblise satar...<br />
...kötü kimdir?...<br />
...evet, kötü söz edilen görsel ve işitsel sistemleri kontrol edendir...<br />
...bizatihî, o, sistemleri koordine edenlerin bağlı olduğu kişidir...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-91092909970601442542012-04-16T18:50:00.008+03:002012-04-24T00:25:31.090+03:00580. patika/12.02.2007/ "size dokunan her şeydeki uç"...her şey ucundan dokunur, size...<br />
...siz, size dokunan her şeyin o ucuna bakarsınız...<br />
...içinizde kıpırdayan şeylerden hangisi size dokunan o uca yaklaşırsa, sizin o şeye olan ilginiz artar...<br />
...eğer; sizin şeyleriniz, o her şeyin ucundan uzaklara, içinizin karanlık/izbe köşelerine kaçıp saklanıyorsa, siz o her şeyin ucuna ilgisiz kalırsınız...<br />
...insanların olgunluk merdivenlerini tırmanırken karşılaştıkları şeyler, neredeyse tamamen aynıdırlar...<br />
...bu merdivenlerde önem yerleri değişenler, daha sorumsuz varlık döngülerinde buzlanır veya daha gerçekçi kısırdöngülerde varlığa ya da yokluğa saplanmış süngüleriyle oynarlar...<br />
...diğerleri ile kendileri arasındaki farkların izâfî yokluğuna şaşkın şaşkın bakarlar...<br />
...eskilerin geride bıraktıkları her şey, sıra sıra aşılan basamakların kıyılarına serpilmiş solgun, sarı gül yaprakları gibi, hep haklı, hep soğuk bakışlı resimlerle insanları izler...<br />
<a name='more'></a>...tatsız bir tebessümle ölülerden çıkıp gelen gelecek, varlığın göreli anlamını, geçip giden heveslerin kursağına tıkar hep...<br />
...sevincin kınalı ellerine tünemiş bir bebek gülüşü, azgın kaygıların ayak altlarında kalınca, içi sızlar geçmişin ellerinde hoyratça salınan insan...<br />
...bebe'nin geleceğe ilerleyen gölgesinde, binbir heyecana çöreklenmiş acı vardır...<br />
...dünya hayatı kederle yoğrulmuştur; ağırlığı unutulabilsin diye, kederin, sevinçlerin kısa süreli aydınlıkları soylu birer armağan olarak geçip gelirler işte...<br />
...bir bebenin gülüşünde, sevgileşenlerin düşünde...<br />
...kumral ve sıcak her nefesin tan yerinde...<br />
...ibrişimle bezeli gök kuşaklarının her yerinde...<br />
...her şey ucundan dokunur size...<br />
...siz, size dokunan her şeyin o ucuna bakarsınız...<br />
...ya kaçar gidersiniz her şeyden ya da her yerinizden tutulakalırsınız...<br />
...bir nebze akıl derebilmeniz gerek..<br />
...her seferinde size dokunan, her zaman fayda getirmez...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-64224515023903293782012-04-16T18:49:00.005+03:002012-04-16T18:49:46.698+03:00578. patika/28.01.2007/ "arınamayacaksın!"...sen, ki; gecenin ayazında...<br />
...saçları dağılmış, ıslık çalıp duran, gökyüzüne bakan kişi...<br />
...sen, ki; ayakları üşümüş bir kelebeğin titremelerinde ürperen kişi...<br />
...sen, ki; sözsüz musikinin akıp giden sebepsizliğinde yalın kalan kişi...<br />
...doğrul, kalakaldığın yerde...<br />
...ne sen dünyanın yükündesin, ne de dünya senin yükünde...<br />
...bedenin sana emanet, onu idare eden sen değilsin...<br />
...sen onu kullanansın...<br />
...sen dünyayı kullanansın, sen hayatı kullanansın...<br />
...sen sadece o kadarsın...<br />
...kalbe düşen hüzünle, neşeye yönelen bakışların arasında bir ahlak meselesi yok...<br />
...kuşku zehri de yok...<br />
<a name='more'></a>...sırf zıtlıklarla müteşekkil kainatta, sen kullanabildiğin kadarını kullanacaksın...<br />
...sen zıtlıkların içinde yoğruldun, yoğrulu kalacaksın; sadeleşemeyeceksin....<br />
...ne saçları dağınık göğe, ne de yağmura söz geçiremeyeceksin...<br />
...fırtınalarla karışıp duran içinde, hiçbir şeyi düzeltemeyeceksin...<br />
...sadece kullanansın sen her şeyi; düzelten değil...<br />
...zira düzelttiğini sandığın her anda, yeni bir düzensizlik başlayacak senden...<br />
...durulanmayacaksın...<br />
...kibrin seni baş aşağı durdurduğunda, inlediğin vâki olacak...<br />
...pişmanlıkların derinliklerinde yıkanmak isteyeceksin...<br />
...geri dönülemeyen anlara takılı kalan her şey, seni huzursuzluğun içinden çıkıp gidememeye mahkûm edecek...<br />
...arınamayacaksın...<br />
...zira; sen insansın...<br />
...yaratıldığın gibi yaşıyorsun; yaşayacaksın....<br />
...tek ayrık yönün var...<br />
...karar vereceksin; Allah mı, iblis mi?...<br />
...hepsi bu...<br />
...ve her şey kolaylaşacak ondan sonra...<br />
...sonsuz mutluluğu bulacaksın...<br />
...ya da herşey daha da zorlaşacak; sonsuz mutsuzluğun ellerinde kalacaksın...<br />
...hemde asla yok olmayarak...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-14490601530312185612012-04-16T18:49:00.001+03:002012-04-16T18:49:08.012+03:00577. patika/ 11.01.2007/ "artık, skolastik merkezin çok hesaplı hegemonyası yok"...eski usûl kalem erbâblığının devri kapanıyor...<br />
...kaleme hâkim olan ile kalemden tevellüt edene tâlip olanlar arasındaki fark, sürekli artan bir hızla yer değiştiriyor...<br />
...yazan, okuyandan daha çok biliyor değil...<br />
...artık skolastik merkezin çok hesaplı hegemonyası yok...<br />
...bilgiye tamah eden, ettiği anda bilgiye râm olabiliyor...<br />
...fersah fersah yol tepmiyor, talepkârın ayakları...<br />
...kendine ait derin kalıpları olmayan kalem tutucular, artık varsıl birer yaşayan ölü olarak, miras tüketiyorlar...<br />
...gençler eskileri okumuyor; eskilerin öykülerine alay ederek bakıyorlar...<br />
...her bir yazısı, birer mistik gerçek kutsallığına bürünmüş gibi kasılı duran eski usul yazıcıların durduğu yer, sebat kıvrımlarından azalmaya başlıyor, eriyor; hatta o eski yazıcı, son demlerinde hüzün kemiriyor...<br />
...son asrın okuyucuları, mevtâ merkep muhabbetinden sıkıldılar ve...<br />
<a name='more'></a>...binlerce yıldır kurulan aşk zembereğini, antika eserler deposuna kaldırdılar...<br />
...eski çağların, o her kadın kimseye nâsip olamayan güzellik maskeleri, adi-sıradan birer pazar maddesine dönüştü...<br />
...kraliçeler, çariçeler kadar renkli yüzlere sahip kadınlar, topyekün dünya güzelleri oldular...<br />
...birden çok kadına yüklenen kolay aşk, telâfisi zor bir birden çok erkek hükmünde karar kıldı...<br />
...kadın, güzellik maskelerinin karşıkonulmaz eşliğiyle artık daha neşeli ve daha kahırlı...<br />
...son asrın evlâdı için ne yazacaklar, eski usûl kalem tutucular?...<br />
...siyasetin kibirden büyük burunlar imal ettiği asırlar da, son yılların kucağında eridiler...<br />
...kalemden damlayan her mürekkep, artık siyaset yağdanlığından beslenmiyor...<br />
...pusuların cirit attığı bugünde, pusular kurmanın yollarına gözünü dikmiş olan herkes, herkesten çalacak bir şeyler umarken, kim, kimi neden usûluyle tâkip etsin ki?...<br />
...usûlü değişmiş olan her şeyin, aslında hiç değişmediğini gösterebilenler ayakta kaldılar eskiden...<br />
...şimdi de onlar kalacak değiller mi?...<br />
...gelecekte, yine onlar, geleceğin ellerine henüz kirlenmemiş ve sınanmamış aklayıcı sular dökecek değiller midir?...<br />
...fakat dünya, aynı dünya...<br />
...mideler aynı...<br />
...eskiden çamur bulandırıyordu suyu, şimdi kimyasal atıklar...<br />
...çağlar önce, dağ gibi üstüste yığılmış insan cesetleri yanarken, dumanlarıyla sarılıyorlardı gökyüzüne...<br />
...şimdi sessiz ve yıpranmamış ölülerin haykırışlarıyla yankılanıyor, evrenin surları...<br />
...kâtiller aynı şekilde muteber...<br />
...arada tek fark var; istibdâdın kimlikleri sürekli değişiyor, maskelerin ardı aynı kalsa bile...<br />
...eskilerin hâyâllerine şimdi efendilik eden gençler, neden eskilerin tutuculuğunda boğulsunlar?...<br />
...eskimiş şiirlerin, masalların tatlarına dökülen her türlü çeşni, onları daha tiksinti verici kılıyor...<br />
...insanlık, cehâletin önderliğinden kurtuluyor; bir başka cehâletin önderliğine köle olmaya koşarak...<br />
...gök girileşiyor her gün, milyonlarca yıl önce ölen renklerin güzelliğine hasretle...<br />
...hayat, sebil gibi duruyor yine...<br />
...değişen insanın gerçeklerine gülümseyerek...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4935024079465965881.post-36709650115108651632012-04-16T18:48:00.003+03:002012-04-16T18:48:23.487+03:00576. patika/09.01.2007/ "hiç gitmemişsin gibi"...yakınından çekip gidenin sende bıraktığı ne var?...<br />
...ölümün alıp götürdüğü ile kendi iradesiyle çekip gidenin, sende bıraktıkları ne kadar farklı?...<br />
...hüznün en derin sarsıntılarını içine sardığı zamanların haddi hesabı yok artık...<br />
...birilerinin ölümden uzak tutageldiği hayat yolları, sana uçurum kıyıları olarak yansıyorlar...<br />
...ölüm var; ölüm her an gelecek kadar yakın...<br />
...sen, ölüme her an gidecek kadar yakınsın...<br />
...hiç olmamışsın gibi geliyorsan insanlara, senin kendinden bıraktığın kanıtlar duruyor anne...<br />
...bizler senden üreyenler olarak, senin yaşadığının kanıtlarıyız...<br />
...bizlerden üreyenler de bizlerin kanıtları olacaklar...<br />
...neden kanıt aramak gerekiyor ki?...<br />
...ölmeden önce varlığın için gerek duymadığımız kanıt, şimdi senin yokluğunda varlığını algılamamız için neden gereksin?...<br />
<a name='more'></a>...o içimizde yerleşmiş olan 'yokluk algısı' suçludur bu bahiste...<br />
...yoksun şimdi...<br />
...biz de yokluğunun sarsıntılarını atabilmek için, varlığının kanıtlarına sarılıyoruz...<br />
...hatıraların o kadar güçlü,ki; hiç gitmemişsin gibi; her an gelecek ve konuşacakmışsın gibi, anne...<br />
...herhâlde bizler gibi oldular, annelerini yitiren diğerleri de...<br />
...yitirilmişlerin ardından benlikleri altüst olmuştu...<br />
...bu ne yaman alışılmazlık, anne...<br />
...yokluğunda varmışsın gibi dudaklarımıza yürüyen neşe, gözlerimizden akıp giden hüzne dönüşüyor...<br />
...yokluğunu unutmak, varlığına alışmış olmaktandır anne; yanlış anlama...<br />
...sen hâlâ gitmemiş gibisin...<br />
...ama, geçen günlerde büyüyen özlem var ya...<br />
...o dayanılacak gibi değil...<br />
...gidişinden önce alışageldiğimiz her şeyi yaşıyorken, burkuluyor yüreğimiz...<br />
...acıyı bir tek senden iz taşıyan yaşıyor...<br />
...ama ne fayda...<br />
...varlığını unutmaya giden yolda, yokluğunu sürekli hatırlayacağız...<br />
...ona da alışacağız...<br />
...kendi gidişimize alışmaktır bu anne; tıpkı senin annenin gidişiyle alıştığın kendi gidişin gibi...<br />
...onun gidişinden sonra da sen gülmüştün, onun yokluğunu unuttuğun zamanlarda...<br />
...değil mi?...<br />
...demek böyleydi, ademden bu yana...<br />
...işte öğrendiğimiz en büyük tutum bu...<br />
..oysa anne, sen hiç gitmeyeceğini sanıyordun bizler gibi...<br />
...inanmıştık iyileşeceğine; biz inandığımız için sen de inandın...<br />
...seni iyileşeceğine inandırdığımız için seni aldatmış olduk, anne...<br />
...ama ölüm senden önce bizi aldattı; vaktinden önce geldiğine inandığımız için...<br />
...hem neredesin sen, şimdi?...<br />
...sana ulaşamıyoruz anne...<br />
...sana ulaşana dua ediyoruz, seni korusun diye...<br />
...zira yapacağımız hiçbir şey yok...<br />
...ikinci öğrendiğimiz büyük gerçek de bu...<br />
...bildiğimizi sandığımız diğer tüm her şey gibi...<br />
...Allah'a emanet ol anne...<br />
<br />
seçkin denizSeçkin Denizhttp://www.blogger.com/profile/07370759718310640210noreply@blogger.com0