108. patika/13.11.2002/ "zekâ'nın çığlığı"

...bir yerde, bir zamanda, çok akıllı olabilecek biri, çok akıllıca sandığı bir araştırma konusu buldu...
...araştırma konusu, kendisinden önce gelen herkesin kendi adına bir şeyler söyleyebileceği bir konu olduğundan, söylenecek çok şey vardı; ama söylenebileceklerin içinde, gerçekten doğru olan şeylerin sayısı hemen hemen yok denecek kadar azdı..
...o bir bilimadamı değildi, o sadece az bildiği konuda çok kesin ve net sonuçlara varmayı amaçlayacak kadar tez akıllıydı...
...seçtiği konu zekâ idi...
...zekâyı, evrensel ve bireysel zekâ olarak algıladığını belirtti ve ayırdı...
...sonra her iki zekâyı analiz etmeden, evrensel zekâya atladı...
...evrensel zekânın sürekli genişlediğinden dem vurdu...
...ve zekâ-beyin ilişkisini somutlaştırmaya çalıştı ve en son konusunu zekâ ve etik değerlere taşıdı...
...ne bilimseldi tüm verileri, ne de kendi içinde tutarlıydı...
...hiç değilse, bilimsel bir makalede subjektif değerlendirmelere yer yoktu; bunu hatırlayabilirdi...
...'evrensel', dedi zekâya; ama evrenin sınırlarını bilmediği hâlde, evrensel dediği zekâyı genişletti...
...oysa sınırı olan şey genişler...
...o ise evrenin sınırları olduğu konusunda emin değildi...
...çıkarsamalar yapmaktan vazgeçmedi..
...farkında değildi, çünkü...
...çok akıllı olup tez nitelikli olumsuzlukları olanların klasik davranışlarıydı, bunlar...
..."hata nerede?" demekten önce, önemsememek mi gerek tutarsızlıkları?...
..."çok akıl, iyi ve olgun akla dönüşür", diye umudetmek mi gerek?...
...karar kendiniz kadarınca sizin; ama bırakın o tüm çıkarsamalarını yapsın...
...nasıl olsa, yanıla yanıla yanılmamayı öğrenecektir...
...ya da yanılma olasılıklarını bu kadar kolay göze alamayacaktır...

seçkin deniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder