179. patika/01.10.2003/ "olgunluğun zerresi"

...uzayan ilişkilerin enlerinde ve derinliklerinde yıpranmalar olurmuş...
...olur ya bunda normal olmayan-alışılmadık bir yön yok; bilinmektedir...
...bilinmeyen nedir?...
...çok hoş; bilinmeyen o kadar çoktur ki...
...bilineni belirginleştirmekle ele alınması gereken acil vak'alar ortaya çıkar...
...cümlenin, yıpranma yorumunda durur ve düşünürsek;
...görülen ve hislere yüklenen o derinlik ve genişlik ebatlarıyla ilgili meçhul olmayan kıvrımlar yıpranmıştır...
...yıpranan kıvrımların, insanın his ve zihin yapısında meydana getirdiği değişiklikleri, daha ilk olan zamanlarından farklı/zıt sıfatlarla tanımlamak gerekecektir...
...ilerleyen yaşama gerekleri yenilikten eskiye dönüşürken, duyguların ve düşüncelerin yıpranma detaylarında durmak zorundayız...
...eskiler; "eski karıyla balayı olmaz!" derken, heyecanların değişen şartlara uyamadığını belirlemiş olsalar bile, yenilerin yıpranmışlıkların insan hayatına kattığı eskiliği, tek yanlı/sen kurgusuyla değerlememeleri de gerektir...
...ben, aynı eskilik kıyafetleriyle de sarınmıştır...
...karşıda duran her şey, aynen 'ben'de de mevcuttur...
...yıpratılmış olan çift yönlü kıvrımlardır...
...eskiyen ve yıpranan kıvrımların kişilik haznesinde bıraktığı olgunluk ise, olgunluğu neden tek yanlı sofrada aramakta insan?...
...'sen'de de var mıdır, olgunluğun zerresi?" dese biri, ne demek gerek cevapların demagojiye kaymayan kısmında?...

seçkin deniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder