329. patika/13.03.2005/ "sonsuzluğun içi sıcaktı"


...kapının önünde durana bak!...
...durup bekleyen ve yorgunluktan oturana...
..."içeri girmek kısmet değilmiş!", der, durur ya o...
...girmeye çalıştığı, alnında birken terden belli...
...ama hala giremediği de yorgunluğundaki azaptan belli...
...girip girmeyeceğini de bilmiyordu...
...uğraşıların çabalarla karıştığı yerde duran aklına mı, irâdesine mi, nefsine mi uymuştu?...
...giremediği yer neresiydi?...
...onu yoran hangisiydi?...
...kendisinden hangi parçaydı diz büktürüp oturtan?...
...kendisi mi girememişti, içeri almamışlar mıydı?...
...bilmiyordu...
...bilginin en can alıcı yerlerinde durduğu vakit, engebeli arazilerde yolunu şaşırmadığını biliyordu; durduğu kapı tek kapıydı...
...onu bulmuştu, ama içeri giremiyordu....
...girmemesi mi gerekliydi?...
...geride kalması ve derlenmesi yahut dağılması mı sonsuzluğa?...
...oysa dışarda değildi sonsuzluk; içerideydi...
...kapının önü soğuktu...
...geride kalan her şey, geride kalmışlığın kokusunu taşıyordu...
...yeni olmalıydı artık görecekleri...
...görmedikleri nelerdi?...
...görmeli miydi onları?...
...görmesi mümkün müydü?...
...yorulmuştu...
...içeri girmek daha doğru gibi geliyordu ona...
...sonsuzluğun içi daha sıcaktı; daraltılmış bedenden ve bedendeki bedenlerden...

seçkin deniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder