508. patika/17.06.2006/ "zamanı kavramak"

...zaman...
...ve zamana dair bir önerme...
..."insanın zamanı kavraması imkansızdır!"...
... 'büyük bir iddia' içeren bir önerme değil mi?...
...siz doğru veya yanlış diyebilirsiniz bu önermeye...
...doğru da deseniz, yanlış da deseniz o cümlenin bir önerme olduğu gerçeğini değiştiremezsiniz...
...ancak anlamanız gereken bir şey var; kavranılması imkânsız olan zamanın, neden kavranılamayacağını anlatabilmek de imkânsıza yakındır...
...fakat zamanın kavranılabileceğini düşünerek mantıksal çıkarımlar yapmaya çalışırken tıkanırsak, onun kavranılamaz olduğunu kabul ederiz...
...tıkanmazsak eğer; o zamanda zaten 'büyük bir iddia' içeren başlangıç önermemiz yanlış olur...
...çâresiz, "insan için zaman kavranabilirdir!", deriz...
...ve böylece imkânsıza yakın olan şeyi, olmayana ergi yöntemiyle anlatmış oluruz...
...deneyelim...
...önermemize zıt önermenin ispatını da, tümevarım yöntemini kullanarak yapmaya çalışırken, adım adım gidelim...
..."insan zamanı kavrayabilir!",diyelim...
...hipotezimiz bu...
...yaşadığımız andan başlayarak saliseleri, saniyeleri, saatleri,günleri, haftaları, ayları, yılları, yüzyılları, milattan önceyi ve sonrayı...
...kavrayalım...
...bu ilk adımda, tesbit edilmiş olan zamana dair herşeyi kavrayacağımıza kuşku yok...
...bu dünya ya ait bir zaman kurgusuydu;  biz de dünyalı olduğumuza ve güneşi, ayı ve diğer gökcisimlerini incelediğimize göre, kavramakla ilgili herhangi bir sorunumuz olmayacak...
...ikinci adımımızda, dünya dışındaki herhangi bir gezegendeki zamanı da anlayabilmiş olalım...
...yörüngeler arasındaki farklardan kaynaklanan göreliliği de hesaba katarak, güneş sitemindeki zamanları da kavradığımızı varsayalım...
...yani, bir dünya yılının, bir satürn yılına eşit olmadığını anlayabilmiş olalım...
...nasılsa dünya, güneş etrafında üçyüzaltmışbeş gün altı saatte döndüğünden dolayı, bir yıllık dünya zamanı oluşuyor...
...aynı saat hesabını satürn'ün veya uranüs'ün veya plüton'un güneş etrafında bir tam tur atmasına uyarladığımızı düşünerek, her birinin kendi yılını bulalım...
...zamanın göreliliğini buraya kadar algılayabilecek ve kavramakta herhangi bir zorluk yaşamayacağız...
...nihâyetinde kendi galaksimizde zamanı algılayıp kavramış olduğumuzu kabul edelim...
....(bu arada algılamak; sahip olunan bilgi temelinde beş duyu, sezgi ve mantıksal çıkarımlarla bir verinin insanın zihinsel işletim sistemi içerisine girmesi demektir; kavramak da, zihinsel işletim sistemi içerisine giren yeni verinin, değerlendirilip kesin bir kanaatle ilişkilendirilmesi veya yeni bir kanaate dönüşmesi sürecidir)...
...gelelim son adıma...
...kendi sistemimizde güneş odaklı zamanı algıladık/kavradık, kendi galaksimizde rastgele herhangi bir odak telakki ederek, samanyolu galaksisi zamanını da algılayıp kavradığımızı kabul ettik...
...peki, evrenin ne kadar çok galaksiden oluştuğunu biliyor muyuz?...
...bir önceki adımdaki gibi, yine rasgele bir odak belirleyerek, evren zamanını ölçmemiz algılamamız ve kavramamız mümkün mü?...
...rahatlıkla, "mümkün değildir!", deriz...
...ve bu şekilde, sonraki adımlarda da tıkanmalar olacaktır...
...biz de, sakince önermemize dönüp diyeceğiz ki;
..."evet; dostum, seni kanıtlayamadık, o hâlde sen yanlış bir önermesin!"...
...sonra size dönerek de;
..."insanın zamanı kavraması imkansızdır, önermesi doğru bir önermedir"...
...diyeceğiz...
...fakat, imkânsızı başarmış olduğumuzu da sanmayacağız...
...belki başka biri, açıkladığımız şeyi açıklamanın imkânsız olduğunu kanıtlar, bize...
...zamanla ilgili çalışmalarında, insan, henüz yayılan ışıkların ne anlama geldiğini tam olarak belirleyebilmiş değil...
...farkedilmeyen renklerin varlığı, uzaydaki zamanı algılamayı/kavramayı imkânsız hâle getiriyor...
...şimdilik...
...ve tesbit edilebilen sınırlı sayıdaki ışık rengi, yeterli ölçüde kanaat edinmeyi engelleyecek kadar az...
...mavi, kırmızı, mor...
...bize yaklaşan yıldızların ışıklarını mavi, uzaklaşanlarınkini ise kırmızı olarak görürüz...
...onlar, bize ışık yıllarını hesaplamayı sağlarlar...
...uzaklık, ışık yılıyla hesaplanır...
...ve bir de karadelikler...
...aslında insanlığın odaksızlık korkusuna merhem gibi geliyor karadelikler ama...
...ne kadar çok karadelik olduğunu bir bilen insan olsa...
...ve gerçekte karadeliğin ne yaptığını bile bilmiyoruz...
...zamanın dördüncü boyut olarak tasnif edilmesine gelince...
...evrende cisim olan her şey üç boyutludur...
...zaman dördüncü boyut olacaksa, o zaman ortada cisim denen şey kalmaz...
...zaman belki de boyutlarla ilgili olan bir şey değil...
...boyutların mahkûm olduğu bir anadoğrudur...
...öyle bir anadoğru, ki; onun her alt kümesi, mini anadoğrular içeriyor ve onlar zamanın göreliliklerini yansıtıyorlar...
...ve esas zaman anadoğrusu evrene ait oluyor...
...zamanın algılanıp kavranmasına görsel bir örnek vererek öykümüze son verelim...
...elimizde yeni doğmuş hâlde siz ve ikiziniz olsun, deney faresi olarak...
...sizi dünyada tutalım, ikizinizi daha uzak bir gezegene gönderelim...
...ve yüz dünya yılı sonra onu geri getirelim...bu arada siz de ölmemiş olun...
...aranızdaki fiziksel farkı düşünmeniz için size zaman vermeye gerek yok...
...ikiziniz sizden çok daha genç olacaktır...
...onun gittiği gezegen güneş etrafında dünya kadar kısa sürede dönmüyor...
...ve yıllar o kadar kolay geçmiyor...
...bu arada ikizinizi bir karadeliğe gönderseydik...
...sonuç daha ilginç olacaktı...
...o doğduğu yaşta kalmaya devam edecekti...
...birileri, karadelikte zamanın olmadığını söylüyor...
...haberiniz olsun...
...unutmayınız...
...evren oluşmadan önce, zaman, şu anda anlattıklarımızla alakalı olan bir şey değildi...
...belki vardı, belki yoktu...
...hadi bunu da kavrayalım...

seçkin deniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder