528. patika/31.07.2006/ "eşitlikçi güdülümede boğulan aile"

...ışık olmadan gölge olmaz...
...ışık yoksa, karanlık vardır...
...gölge, varlığını ışığa bağlar...
...kadınla erkek gibi...
...kadın ve erkek birbirine zıt değildirler; bilâkis birbirleri için anlamlarla yüklü ve bütünleyicidirler...
...biri, daima varlığını diğerine borçludur...
...ama ne kadın, ne de erkek ışık ve gölge bahsinde öne çıkarılmış değildir...
...bazen erkektir ışık ,bazen de kadın...
...ama ikisinden biri yoksa, sadece karanlık vardır...
...binlerce yıllık insanlık mâzîsi, kadın karanlığın içine gömüldüğünde, erkeğin de karanlığa gömüldüğünü kanıtlayan örneklerle doludur...
...nihâyetinde kadın, mağdur olarak, bir 'araç' olmaktan kurtulamayan özellikleriyle tarihte gömülü kalakalmıştır...
...gömülü kadın, kendisinden kopuk olamayan erkeği de gömmüştür...
...islâm, kadını karanlıktan çıkardığında, çağdaş tüm toplumlarda kadınla ilgili hiçbir yenilik yoktu...
...yine insanlar, kendi karanlıklarını hâkim kıldılar ve islâm'ı da kullanarak, kadını yeniden karanlığa ittiler...
...yirminci asrın başlarından sonra, kadına erkeğin görevleri de yüklenmeye başlandı...
...karanlıktaki erkek ve kadın, yeni haksızlıklar ve karşıtlıklarla ölçüldüler...
...ezilen kadın, erkekle rekabet eden yeni bir vizyonere dönüştürüldü...
...kadının kullanıldığı alanlar değişti/çoğaltıldı ve erkek baskı altına alındı...
...böylece zıtlıklar pekiştirildi...
...kadın ve erkek birbirine düşman olmayı önemsediler...
...bugün, kadın, erkeğin iş alanlarında erkekle rekabet etmekte iken, gerçekte aydınlığa çıktığını düşünerek büyük bir yanılgı içindeyse, bunu da erkek egemen anlayışın sinsî hesaplarına yüklemek zorundayız...
...kadın, doğal görevlerinin yanısıra, yeni ve bambaşka görevler üstlenmektedir...
...çağdaş toplumların hiçbirinde, kadının aslî sorumluluklarını üstlenen bir erkek varlığından söz edilemez...
...ancak gelişmiş görünen toplumların hepsinde, kadının erkeğin aslî görevlerini de ek olarak üstlendiğini söyleyebiliriz...
...eşitlikçi güdülemenin, bilgi düzeyi yüksek kadınlar arasında büyük ve yanlış bir şartlanma meydana getirdiğini söylemek gerekir...
...eşitlikçilikle, kadına erkeğin iş alanlarında çalışabileceği ve bunun onun en doğal hakkı olduğu anlatıldı...
...kadın, değişmeyen görevleriyle birlikte, iş alanlarında yeni görevler üstlendi...
...hiç kimse, kadına haksızlık yapıldığını düşünmedi...
...ona yalnızca annelik ve eşlikten doğan sorumluluklarını yerine getirmekte bazı minik haklar tanındı...
...ancak, bu hakların kullanımı dahi kolaylaştırılmadı...
...ailenin temel unsuru olan kadın, eşitlikçi palavralarla erkekle karşı karşıya bırakıldı...
...yorgun ve kullanılmış olmaktan bıkan kadın, aile içinde aslî sorumluluklarını aksattı...
...erkeklerin ve çocukların beklentileri karşısında boğuldu ve büyük psişik sorunları olan zavallı bir varlığa dönüştürüldü...
...kadının sorunları çözülmedi; ancak kadın, çözüm sandırılan çerçevelerle erkeğe karşı kışkırtıldı...
...doğal akış mekanizması bozulan aile ve ailenin diğer temel unsuru olan erkekler dağıldılar...
...kadının ruhu, kadına verildiği iddia edilen haklar(yükler)la önemsenmiş değildi...
...aksine kadın, ruhuyla birlikte karanlığın dibine gönderiliyordu...
...ne erkek ışıktı, ne de kadın...
...ancak hâlâ herkes aldatılıyor; kadın, kendisini yüceltilmiş sanıyor en aşağılık keyfhânelerde...
...bu kez kadın yüceltilir gibi gösterilerek gömülmekte, ama önce gömülen erkek olmaktadır...
...gelecekte sürükleyeceği kadının altında eziliyor olarak...

seçkin deniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder